Bir kaldırımın, popüler kültürün hafızasını nasıl taşıyabileceğini hiç düşündün mü? Hollywood Walk of Fame, her yenilenen yıldızıyla hem geçmişi koruyor hem de ‘şöhret’ kavramının şehirle birlikte nasıl yaşayıp dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Peki Lorelai Gilmore gibi yeni eklenen isimlerin bu yaşayan arşive nasıl bir iz bıraktığını merak etmiyor musun?
Metin, İstanbul'un siyah ve beyaz metaforlarını iyi ve kötü yönler üzerinden ele alır. Şehrin büyüleyici dinamizmi (beyaz) ile yıpratıcı, eşitsiz ve karmaşık yapısı (siyah) arasındaki ilişki analiz edilir. Tarih, gündelik yaşam, medya temsilleri ve dijital kültür bu ikili gerilim üzerinden değerlendirilir. Sonuç bölümünde İstanbul'un, bu iki dinamiğinin sürekli müzakeresiyle çift yönlü kimliğinin oluştuğu vurgulanır.
Türk dünyasının en köklü düğün ritüellerinden biri olan gelin ağıtları, hem Türkiye’de hem Kırgızistan’da yüzyıllardır yaşatılan duygusal bir geçiş merasimidir. Bu gelenek, gelinin baba evinden ayrılışının sadece fiziksel bir değişim olmadığını; aynı zamanda psikolojik, toplumsal ve duygusal bir dönüşümü temsil ettiğini gösterir.
Büyük Okyanus'un derinliklerinde kaybolduğu söylenen, medeniyetlerin kökeni olarak işaret edilen Mu Uygarlığı, yüz yılı aşkın süredir gizemini koruyor. İngiliz Albay James Churchward'ın Tibet ve Meksika'da bulduğu iddia edilen Naacal Tabletleri ile popülerleşen bu efsane, insanlık tarihine dair bildiklerimizi sorgulatıyor. Peki, Mu Uygarlığı neydi ve bu kadim bilginin taşıyıcısı Naacaller kimlerdi?
Z kuşağı neden mevcut siyasi yapıya mesafeli duruyor? Dijital çağda büyüyen bu gençler, şeffaflık ve adalet beklentileri karşılanmadığında siyasete neden güvenmiyor? İklim krizinden kimlik çeşitliliğine kadar geniş bir yelpazede talepleri olan bu kuşağın, geleceğin siyasetini nasıl dönüştürebileceğini hiç düşündün mü?
Meta-modernizm, modernizmin içtenliği ile postmodernizmin ironisi arasında kurulan yeni bir duyarlılık eşiğidir. Ne tam inanan ne de tamamen şüphe eden çağdaş öznenin ruh halini açıklar. Bu yaklaşım hem ideal hem eleştirellik tutumuyla hakikatin yeniden aranmasını, yeni bir duyuşsallık ve samimiyet biçiminin ortaya çıkmasını sağlar.
Ortadoğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, sayısız inanç sistemini bünyesinde barındıran medeniyetlerin beşiği konumundadır. Bu çok etnikli bölgelerde varlığını sürdüren farklı kültürel değerlerden biri de dövme (deq, deqme) sanatıdır. Dövme sanatına Süryaniler, Ezidiler ve Müslümanlarda rastlanmıştır.
Minimalizmin hayatımızda kapladığı yer hiç de minimal değil. Her yerde, evimizde, ofisimizde, okulumuzda, alışveriş merkezindeki en pahalı giyim mağazasında bile sadece tek renk ve tek tip dekorasyonlara rastlıyoruz. Minimalizm çılgınlığında Selim Bey’in evimizi sadeleştirmesini isterken kendi parçalarımızdan vazgeçtiğimizin farkında mıyız?
Go, 2500 ila 3000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu tahmin edilen, dünyadaki en eski ve en derin strateji oyunlarından birisidir. Çin kökenli bir oyun olmasına rağmen, bütün Doğu Asya'da, özellikle Japonya (Igo), Çin (Weigi) ve Kore'de (Baduk) büyük bir kültürel öneme sahiptir. Geleneksel Çin kültüründe, entelektüel ve ahlaki gelişimin temel taşlarından biri olarak görülen dört temel sanat arasında yer almıştır. Günümüzde 100 milyondan fazla Go oyuncusu olduğu tahmin edilmektedir.
Spor, tarih boyunca insanları bir araya getirmiş bu yönüyle de iktidarlar ve yöneticiler tarafından kullanılmıştır. Sporun bir alt dalı olarak futbol ise 20. yüzyılla birlikte dünyada en popüler spor haline gelmiştir. Bu popülerleşmenin arkasında futbolun oynanış biçiminin basitliği, topluluklarda oluşturduğu heyecan ve duygu bütünlüğü gibi sebepleri söyleyebiliriz. Birçok konuda olduğu gibi futbol da dünyanın her bölgesinde farklı bir değer görmüştür. Peki dünyanın en popüler sporu olmayı başaran futbol, dünyanın en yüksek nüfuslu üçüncü ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri'nde neden popüler bir spor olmayı başaramamıştır?
Pandemi, yalnızlık kavramını kişisel bir duygu olmaktan çıkararak toplumsal bir deneyime dönüştürdü. Uzun süreler boyunca evde kapalı kalmak, hem kamusal yaşamı hem de insan ilişkilerini yeniden yapılandırıp tanımladı. Edebiyat da bu değişime ayak uydurdu: artık yalnızlık dediğimiz şey, sadece içe kapanma hali değil, aynı zamanda dünyayla bağlantı kurma biçiminin yeniden sorgulandığı bir zemin olarak ele alınıyor. Pandemi ve salgın döneminden sonra yazılan romanlarda dikkat çeken ilk
























