İlkçağdan itibaren insan toplulukları, kendilerini yönetecek ve sınırları çizerek, liderlik edecek bir insana ya da güce ihtiyaç duymuşlardır. Hobbes’un “toplumsal sözleşme” diye andığı iktidarın günümüzdeki versiyonu “gözetim toplumu” dediğimiz şey; teknoloji sayesinde vatandaşların yapıp ettiği pek çok şeyden üstten veya alttan gözetimle haber olunmasıdır. Black Mirror isimli televizyon dizisinin “Arkangel” isimli bölümünde de bunun gündelik yaşama uyarlamasını seyrederiz. Nasıl mı?
Arkangel’de ise Sara’nın beynine takılan çip ile nerede olduğu, neleri gördüğü ve duyduğundan, sakıncalı -kortizol seviyesini arttırabilecek- zararlı görüntülerin blurlanmasına dek pek çok işlevin sağlandığını görüyoruz. Başta tamamen denetim ve güvenlik amacıyla kızını gözetleyen annenin zaman buna alıştığı ve onu gözetlemeden yapamadığını fark ediyoruz. Burada akıllara Foucoult’un “panoptikon” söylemi gelir. Bu söylem Jeremy Bentham’ın hapishane modelinden esinlenerek bir sistem eleştirisi sunar.
Foucoult’a göre; “20.yüzyılın kapitalist toplum sistemlerinde, artık iktidarın değişikliği gösterdiğinden söz eder. Artık tek kişilik ve yüzünü sürekli gördüğümüz bir kral iktidarı yerine, bilinmeyen stratejilerin uygulandığı göstere göstere cezalar yerine, insanların iktidarın yaptığı gözlem empozisyonu nedeniyle kendi kendini kontrol ettiği görünmez bir iktidar vardır. İktidar biçim değiştirmiştir. İktidar artık tamamen farklı bir otorite yöntemi kullanmaktadır. İktidar artık bir kişinin iktidarı değil ‘Gözün İktidarı’ dır.” (Özdel, G. 2012: 25)
Dizide başta sorun gibi görünmeyen bu durumun yıllar geçtikçe çocuğun gelişiminde büyük sorun yarattığını, hayatı deneyim etmede aksaklıklar çıkardığını görmemiz üzerine anne; sistemi gördüğü tableti kaldırır ve kızına artık yalnız olduğunu, başının çaresine bakması gerektiğini gönülsüzce söyler. Gözetlenmeye alışan, güvende hisseden Sara ise: “Beni göremeyecek misin? Bir şey olursa haberin olmayacak mı?” gibi endişe ve panik içeren soruları annesine yönetir. Bu durum bize hegemonik olanın “rıza” ile olacağını söyleyen Gramsci’yi hatırlatır. Sara gözetlenmeyi kabullenmiş, hayatının böyle idame edeceğine ikna olmuştur ve aksi bir durum onun için güvensizlik hissi yaratır.
Yıllar geçer, Sara vişne suyuyla bağdaştırdığı kanla tanışmış, sesini duyup neye benzediğini kavrayamadığı köpekle arkadaş olmuştur. Annesiyle ilişkisi de iyidir ta ki yalan söylediği geceye dek. Kızının yalanını fark eden anne sistemi aktif hâle getirerek kızının tekin bir ortamda bulunmadığını, cinsel ilişkiye girdiğini ve uyuşturucu kullandığını görmesine üzerine bir denetim sürecine başlar. Kızına fark ettirmeden erkek arkadaşıyla görüşür ve ilişkilerini bitirmelerini söyler, kızının hamile olduğunu anlaması üzerine düşük yapmasına neden olacak ilaçlar alır ve gizlice içeceğine karıştırır. Bunlar yine denetim sahibi olan iktidarın, hoşuna gitmeyen onun aleyhine olan davranışlarımıza engel olmak için yasa tasarıları çıkarmaları, devletin pragmatik bir kaygı ile ilerlemesine yardımcı olacak bir model hâline gelmesiyle bağdaştırabiliriz.
Tüm bunların farkına varan Sara, sistemin çalışmasına neden olan tabletle annesini defalarca yaralar ve yine sistemin sağladığı blurlama tekniği ile annesini ne hâle getirdiğini göremez. Hem anne hem de Sara için felaketle sonuçlanan Arkangel teknolojisi, gözetimin doğurabileceği sonuçları apaçık bizlere sunar. Belki de bu noktada anne ile babasının konuşmasına bir göz atmak yeterli olacaktır:
“Ben 2000 yaşındayım ve eskiden kapıyı açıp çocukları kendi hallerine bıraktığımızı hatırlıyorum.”
Kaynakça
- Özdel, G. (2012). Foucoult Bağlamında İktidarın Görünmezliği ve ‘’Panoptikon’’ ile ‘’İktidarın Gözü’’ Göstergeleri, The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication, 22-29.
Yorumunuzu Yayınlayın