Darren Aronofsky, dünya sinemasına çok önemli filmler armağan etmiş bir yönetmen. 1969 yılında New York’ta doğan Aronofsky, bugüne kadar yaptığı filmlerle adından sıkça söz ettirmiş, filmleri üzerine tartışılmış ve kendinden sonraki yönetmenlere yol göstermiştir.
İlk uzun metraj filmi Pi (1998) ile sinemaya adım atan Aronofsky, daha ilk filmiyle büyük bir başarı kazanmıştır. Öyle ki yalnızca $60.000 bütçeyle çekilen film IMBD verilerine göre tüm dünyada $3.221.152 hasılat elde etmiştir. Böylesine güçlü bir merhaba ile izleyicinin karşısına çıkan Aronofsky sonraki filmleriyle de dünya sinemasında bugünkü yerini sağlamlaştırmıştır.
Aronofsky filmlerinde; matematik, delilik, sanrılar, takıntılar, sosyal kaygı, bağımlılık, psikoz, şizofreni ve nörobilim gibi kavramların etrafında bir tematik süreklilikten bahsetmek mümkündür. Yönetmenin filmleri; beden ve zihin, bedensel yaralanmalar ve bilişsel bozukluklar arasındaki gerilim dolu çatışmalarla doludur. Filmlerde bilgisayarları, televizyonları ve mikroskopları içeren bedensel deneyim ve teknolojinin kombinasyonları vardır. Aronofsky bunları “insanın uzantıları” olarak ele almaktadır. Aynı zamanda psikolojik ifade ve bedensel performans arasındaki çatışmalara da sıklıkla yer vermektedir. Bunu destekleyecek biçimde Aronofsky, duyusal ve bedensel katılımı amaçlayan sinemasal tekniklere de düşkündür.
Onun filmlerinde çoğu zaman sahneye eşlik eden ses efektlerine veya hip-hop montajlarına denk gelmek mümkündür. Üstüne üstlük genellikle son derece sıkı çerçeveleme, uzun takip çekimleri ve SnorriCam kullanımının örneklerini de yine Aronofsky filmlerinde sıklıkla görülmektedir. Ayrıca yönetmen bir izolasyon hissi yaratmak için aşırı yakın çekimler ve aşırı uzun çekimler arasında da geçiş yapmaktadır (Laine, 2015, s. 36).
Sara Goldfarb, kocası öldükten sonra bütün hayatını televizyon karşısında Tappy Tibbons Show izleyerek geçiren orta yaşlı bir kadındır. Hayattaki tek yakını olan oğlu Harry ile yaşamaktadır. Apartmandaki komşularından başka arkadaşı da olmayan Sara, o çevrenin içinde de silik bir role sahiptir. Oğlu Harry’nin uyuşturucu bağımlılığından haberi yokmuş gibi davranmaktadır ve kendini bir gün her şeyin yoluna gireceği konusunda teskin etmektedir. Harry, devamlı olarak evdeki televizyonu çalıp satarak uyuşturucu için para bulmakta; Sara ise sürekli olarak ücretini ödeyerek kendi televizyonunu geri almaktadır. Çünkü Sara’nın elinden sadece bu gelmektedir zira oğluna karşı tamamen savunmasızdır. Çünkü hayatında sevgi beslediği tek varlık Harry’dir. Harry, Sara için kocasıyla birlikte olduğu geçmiş güzel günlerle birlikte geleceğin daha güzel olacağına dair umudu da temsil etmektedir. Harry ise her ne kadar annesini çok seviyor olsa da öncelikleri farklı olan bir gençtir.
Uyuşturucu kullanmakta ve bir şekilde para kazanıp aşık olduğu Marion ile birlikte normal bir hayat sürmek istemektedir. Bunun için en yakın arkadaşı olan Tyrone ile ‘’köşeyi dönmek’’ için yollar aramaktadır. Tyrone’un ise Harry’den farklı bir yanı yoktur. Annesine çocukken verdiği sözü tutarak çok zengin olmak istemektedir. Marion ise kimseden görmediği sevgiyi Harry’den görmüş olan, yetenekli bir stilist adayıdır. Her şey yolunda giderse kendi dükkanını açacak, Harry ile mutlu bir yaşam sürecektir. Tüm hayali budur. Bu üç kişinin ortak bağımlılıkları ise uyuşturucudur.
Filmde Aronofsky, kurgunun olanaklarından yararlanarak izleyiciye, karakterlerin deneyimlerinin bir parçası olabilme fırsatı yaratmıştır. Filmin açılış sekansını Tippy Tibbons Show’un televizyon yayını ile başlamaktadır. Aynı zamanda film jeneriği de bu görüntülerin arasına girmektedir. Sonrasında Harry, Sara’nın televizyonunu çalarken görülmekte ve ikili arasında bir çatışmaya yaşanmaktadır. Burada çerçeveyi ikiye bölerek kullanan Aronofsky, perdenin sol tarafında Sara’yı kendini odaya kilitlemiş olarak gösterirken, sağ tarafta ise Sara’nın kapı deliği bakış açısından Harry’nin televizyonu nasıl yerinden söktüğünü göstermektedir. Sara bu kriz anında kendisini ‘’Bu gerçek değil. Hem gerçek olsa da bir sorun olmaz endişelenme. Her şey düzelecek göreceksin. Sonu güzel bitecek.’’ diyerek sakinleştirmektedir. Bu replik sona erdiği an, filmin adı ekrana gelmekte ve kullanılan ses efekti ve müzik izleyiciye olayların Sara’nın umduğu gibi gelişmeyeceğine dair bir önseme vermektedir. Filmin açılış sekansından itibaren kurguyu nasıl ustaca kullandığını görebildiğimiz Aronofsky, film boyunca bu ustalığını sergilemekten kaçınmamaktadır. Kullandığı kurgu teknikleri, filmin anlamını güçlendirmekle kalmayıp bazı sahnelerde yeni anlamlar yaratmamıza ve en nihayetinde yaşanan tecrübelerin bir parçası olarak filmi içselleştirmemize olanak sağlamaktadır.
Bir Ağıt Kurgulamak
Requiem For a Dream, sevgisizliğin yarattığı boşluğu bağımlılıklarıyla doldurmaya çalışan dört kişinin hikayesini anlatmaktadır. Bu dört kişinin toplumsal yapının içinde nasıl öğütüldüklerini ve nasıl çürüdüklerini tüm gerçekçiliği ve rahatsız ediciliğiyle seyircinin önüne sermektedir Aronofsky. Seyirci, filmin başından sonuna kadar karakterlerin deneyiminin bir parçası olmaktadır.
‘’Spring’’ (İlkbahar) bölümüyle film çarpıcı bir açılış sekansıyla başlamaktadır. Tippy Tibbons Show’dan görüntüler izlediğimiz ilk sahnenin devamında Harry ve Sara’nın evin içinde tartışmasını görmekteyiz. Harry evdeki televizyonun zincirini açıp onu satmaya götürmek isterken, Sara buna karşı çıkmaktadır. Sara’nın kendini odaya kapatmasıyla, çerçeve ortadan ikiye ayrılmakta ve çerçevenin solunda Sara’yı görürken, sağ tarafında ise Harry’i görebilmekteyiz. Aronofsky bu sahnede hem oyuncuları genel planda çekmekte hem de Sara’nın baktığı kapı deliğinden Harry’i göstermektedir. Böylelikle kurgunun olanaklarıyla ‘’bakış uyumu’’ diyebileceğimiz şeyin nasıl farklı bir biçimde kullanılabileceğini örneklemektedir. Sara’nın son repliğiyle birlikte silinme geçişi ile filmin ismi ekrana gelirken, film müziği de buna paralel olarak duyulmaktadır. Böylelikle Aronofsky filme hem vurucu bir başlangıç yapmış hem de filmin temposunu daha başından yüksek olacak şekilde belirlemiştir. Aynı zamanda izleyiciye Sara ve Harry hakkında da ipuçları vermiştir. Sara kendine güveni olmayan silik bir karakterdir. Öyle ki kendisine dahi faydası olmayan oğlundan medet uman hali ve her şeyin düzeleceğine dair altyapısı olmayan hayallere kapılması daha açılış sekansından Sara’nın karakteri hakkında fikir yürütülmesini sağlamaktadır.
Öte yandan Harry’nin annesine derinlerde duyduğu sevgi ve bağımlılıkları arasında git gel yaşaması da yine açılış sekansından itibaren kendisini belli etmiştir. Açılış sekansı tıpkı film isminin çerçeveye girdiği gibi yine bir silinme geçişi ile son bulmaktadır.
‘’Summer’’ (Yaz) bölümünün ilk sahnesinde Harry ve Tyrone’un televizyonu satmalarının ardından, film boyunca örneklerini sıkça göreceğimiz bir ‘’hip-hop montajı sekansı’’ görülmektedir. Sırasıyla dişiyle paketi kesen bir yüz, mikroskobik hücre görüntüsü, çakmak, köpüren su, çekilen enjektör, büyüyen göz bebeği, dişiyle paket kesen bir başka yüz, bir şişe kapağı, pamuk, basılan enjektör, mikroskobik hücre görüntüsü ve büyüyen göz bebeği çerçeveye hızlıca gelmektedir. Bu çekimlere ayrıca sesler de eşlik etmektedir. Bu çekimler bütününü hip-hop montaj sekansı olarak adlandırma nedenimiz ise tüm bunların sadece 6 saniye gibi kısa bir sürede perdede görünüyor oluşudur. Buna benzer bir başka hip-hop montaj sekansını ise Sara’nın televizyon izlediği sahnelerde görmek mümkündür. 3 saniye içerisinde peş peşe 3 çekim çerçevede görülmektedir: Kilit tutan bir el, kumandanın yerinden alındığı bir görüntü ve güç tuşuna basılan bir kumanda.
Aronofsky film boyunca, karakterlerin bağımlılıklarıyla buluştuğu her sahne öncesinde bu hip-hop montajı sekanslarını kullanmaktadır. Bu sekanslarla birlikte, izleyicide o sırada karakterlerin bağımlısı oldukları maddelere kavuşma anında yaşadıkları deneyim güçlendiriliyor denilebilir. Bu kadar fazla görüntünün çok kısa bir sürede çerçevede görünmesi, normal zaman algısıyla bağımlılık yaratan nesneye/olguya ulaşıldığı andaki zaman algısının farklılığını da gözler önüne sermektedir. Bu sekansların bir başka fonksiyonu ise, filmin temposunu daima yüksek tutması olarak gösterilebilir. Bir süre sonra sürekli olarak bu sekansları çerçevede gören izleyici, sekansı gördüğü an itibariyle izleyeceği sahnenin bir bağımlılığı yansıtacağına koşullanmaktadır. Böylelikle film izleme deneyimini de bir başka boyuta taşımaktadır Aronofsky.
Taze Başlangıç
Öte yandan Harry ve Marion taze bir başlangıç için hayaller kurmaktadırlar.
Bu sahnelerde yine kurguya dair başarılı örnekler sunmaktadır bize Aronofsky. Harry ve Marion, asansörle çatıya çıkarlarken, çerçevede asansör kamerasından Harry ve Marion’u görebileceğimiz bir çekim vardır. Her ne kadar gizlice çatı katına çıkmayı başarmışlarsa da aslında hiçbir yere kaçamadıklarını göstermektedir bu sahnede yönetmen. Sonrasında kağıt katlama çekimi ve kağıt uçağın uçtuğu çekim yine kurgu vasıtasıyla çekimler arasında bağlantı kurmamıza olanak sağlanmaktadır. Harry ve Marion çatıda konuşurlarken, Marion’u tanımaya başlar izleyici. ‘’Sizinkilere neden o kadar sert davranıyorsun? Sana her şeyi veriyorlar’’ diyen Harry karşısında Marion: ‘’Sadece onlardan asıl istediğim şey para değil, anlasana’’ diye cevap verir. Marion’un istediği yegane şey sevgidir. Tıpkı aslında diğer tüm karakterlerde olduğu gibi… Marion’un parası vardır, ailesi ona tüm olanakları sağlamıştır. Ancak buna karşın Marion bir uyuşturucu bağımlısına dönüşmüştür. Marion kimsede bulamadığı bu sevgiyi Harry’de bulduğu için ona bu denli bağlıdır. Öte taraftan Harry ise annesini sevmektedir. Babasının ölümünün ardından birbirleri dışında kimseleri olmayan bu iki kişi de birbirlerini sevmelerine rağmen bu sevgiyi paylaşamamaktadır. Harry daima bir şekilde para bulup annesini rahat yaşatmak istemekte belki de onun hayalindeki evlat olmayı arzulamaktadır. Sara ise Harry’nin biricik annesi olarak oğluna yetmenin ve eski günlerde olduğu gibi bir arada olmanın hayalini kurmaktadır. Bu üçünden bağımsız olarak Tyrone ise kaybettiği ve çok sevdiği annesine verdiği sözü yerine getirmenin peşindedir. Kadınlara olan düşkünlüğü de bu yüzdendir belki. Hayatında sevgi gördüğü tek kişi bir kadındır ve diğer tüm kadınlarda da annesinden gördüğü o sevgiyi aramaktadır.
Sara, kırmızı elbisesine girebilmek için film boyunca kilo vermeye çalışmaktadır. Bu uğraş aslında Sara için başlangıçta tehlikeli değildir. Bir diyet listesine uygun olarak hareket edecek ve sağlıklı beslenip zayıflayacaktır. Ancak git gide bu süreç daha tehlikeli bir hal almaya başlamaktadır. İzleyici olarak Sara’nın zayıflama haplarını hip-hop kurgu sekanslarının ardından kullandığını görmemiz, Aronofsky’nin bu ilaçları da uyuşturucu ve bağımlılık noktasında zihnimizde birleştirmemiz gerektiğine dair bir göndermesidir.
Bir başka ifadeyle hip-hop kurgu sekansını bağımlılıklarla özdeşleştirdiğimiz için ilaçların bu sekanslarla birlikte gösterilmesi, Sara’nın kullandığı zayıflama ilaçlarının da bağımlılık yaratacak maddeler olduğunu ve tehlike barındırdığı konusunda izleyiciye bilgi vermektedir. İzleyicinin bağımlılık deneyiminin güçlendirildiği bir diğer sahne ise Marion, Harry ve Tyrone’un uyuşturucu madde kullandıktan sonra odada geçirdikleri vaktin hızlandırılmış çekimle perdede görülmesidir. Hızlandırılmış çekim, tıpkı hip-hop montaj sekanslarında olduğu gibi, yönetmenin film boyunca sıkça kullandığı bir uygulamadır. Sara’nın ilaçların etkisiyle kendini kaybettiği sahnelerde de görebileceğimiz hızlandırılmış çekim, seyirciye karakterlerin o esnada yaşadıklarını anlayabilme olanağı verir. Aslında yabancılaştırıcı bir etki olarak görülebilecek tüm bu kurgu-çekim teknikleri, filmin anlamı içerisinde tam tersi deneyimi anlamayı kolaylaştırarak filmin atmosferine izleyicinin daha fazla girmesine olanak sağlamaktadır.
Harry ve Tyrone’un uyuşturucu kullanımının yanında uyuşturucu satmaya da başlamaları hayatlarında bir dönüm noktası olacaktır. Hip-hop kurgunun oldukça belirgin bir örneğini gördüğümüz sekansta Harry, Tyrone ve Marion film süresince gördüğümüz en güzel günlerini yaşamaktadırlar. Para kazanmaya başlamışlardır. İşleri iyi gitmektedir. Ürettikçe tüketmek üzerine kurulan sistemin çarkına kapılmışlardır.
Bu noktada Baudrillard’ın görüşlerine başvurmak, karakterlerin içinde bulunduğu çevrenin yapısını anlamak için anlamlı olacaktır. Baudrillard (2010) postmodern toplumlarda tüketimi, mülkiyet ve statü hiyerarşisinden ayrı olan bir iletişim ve değişim sistemi etkisiyle yeniden inşa edilen göstergesel dil olarak ifade eder.
Bu ifadeden hareketle, toplumun bireylere özgürlüğün yolu olarak gösterdiği şey tükettikçe özgürleşebilecekleridir. Bu yolda bireyin ihtiyaçları/arzuları tüketim ideolojisi çerçevesinde tatmin edilmektedir. Bu çerçevede bireylere tüketim motivasyonunu kazandıran, her bireyin kendine özgün olarak tanımladığı semboller dünyasıdır. Bireyler bu semboller dünyasında bireysel olarak hareket ederek kolektif bilinci kaybetmekte ve kendilerine yabancılaşmaktadırlar. Filme döndüğümüzde karakterlerin bu sistemle bir dertlerinin olmadığı görülmektedir. Tek istedikleri sistemde kendilerine bir yaşam alanı açabilmektir.
Sara Zayıflıyor
Bu esnada Sara, zayıflama ilaçlarına başlamıştır. Bu ilaçlara bağımlılığı git gide artan Sara’nın televizyon bağımlılığı da buna paralel olarak vurgulanmaktadır.
Sara ile Harry’nin buluşması iki karakteri de bağımlılığa iten sebeplerin anlaşılması bakımından önemlidir. Harry, annesini ihmal ettiği için üzgündür ve özür dilemek için annesinin bağımlısı olduğunu bildiği televizyonun büyük bir modelini almıştır. Sara’ya kendisini sevdiğini ve yaptıkları için pişman olduğunu anlatır. Sara’nın buna tepkisi ‘’Baban annene nasıl davrandığını görseydi çok mutlu olurdu’’ şeklinde olur ve ardından devam eder: ’’Gördün mü Seymour? Annesinin yapayalnız yaşamasının ne anlama geldiğini biliyor’’ Ancak tam bu esnada Harry Sara’daki değişikliği fark etmiştir. Çünkü Sara’daki belirtiler, kendisi gibi uyuşturucu bağımlılarının gösterdiği belirtilerdir. Harry annesine kırmızı elbisenin önemini sorduğunda Sara’nın verdiği cevap aslında karakterin bağımlılık sürecini ve nedenlerini kendi ağzından anlatmasından başka bir şey değildir. ‘’Taksiyle geldiğinde, en iyi koltukta kimin oturduğunu gördün mü? Ben artık önemliyim. Herkes beni seviyor. Yakında milyonlarca kişi beni görecek ve benden hoşlanacak… Bu sabahları uyanmak için iyi bir sebep. Kırmızı elbiseye girmem için, kilo vermem için iyi bir sebep’’ Sara tirat diyebileceğimiz bu sözleriyle yalnızlığını anlatır. İçinde var olan beğenilme ve sosyal çevreden kabul görme arzusundan bahseder. Onu bağımlılığa iten de işte tam bunlardır. Fiziksel olarak ne kadar dengesizleştiğine aldırış etmeden ruhsal tatmine ve sosyal çevresinden gördüğü onaylanmaya bağımlıdır aslında.
Öte yandan Harry ve Tyrone’un kurdukları ağ Brody’nin öldürülmesiyle yerle yeksan olmuştur. Bu sahnenin sonunda ‘’Fall’’ (Sonbahar) bölümü de başlamış olur. Para kaynakları kesilince refah dolu günlerini geride bırakan Harry, Tyrone ve Marion için çürüme dönemi artık başlamıştır. Sara ise Harry’nin hediyesi olan televizyonun karşısında yine yalnızlığı ile baş başadır. Yönetmenin Sara’yı genel planda çekerken tercih ettiği çekim açıları televizyonun, Sara üzerinde bir tahakküm kurmuş olduğunun altını çizmektedir.
Bu sekansta Sara televizyonda kendini gördüğünü zannederken, balıkgözü objektif ile yakın planda Sara’nın görülmesi de yine televizyon etkisini güçlendiren bir başka uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Sara artık tamamen bilincini yitirmeye başlamıştır ve bir takım sanrılar görmektedir. Özellikle, Sara evin içinde dönüp dururken kameranın yakın planda Sara’nın yüzüne odaklanması ve onu takip etmesi, izleyiciyi Sara’nın sanrılarla dolu dünyasının bir parçası yapmaktadır. Buna ek olarak, hastaneye kontrole her gidişinde atmosferin daha da tekinsiz görülmesi (son gidişinde köşede bir gizli kamera varmışçasına, balık gözü çekimde Sara ve hemşiresini izlememiz) Sara’ya tıbbın da yardım edemeyeceğini göstermektedir.
Tükeniş ve Son
Harry, Marion, Tyrone ve Sara… Yaşamayan dört kişidir artık onlar. Bir yaşamları yoktur. Sadece varoluşlarına sahiptirler. Tüketim kültürüne en sonunda kendi benlikleri de olmak üzere verebilecekleri her şeyi vermişlerdir.
Diğer yandan Sara tam anlamıyla çöküş yaşamaktadır. Buzdolabının hareket etmesi, odanın içinde Tippy Tibbons’un belirmesi gibi sanrılarla beraber Sara’nın bağımlılığının patolojik sınırı geçtiğini gösteren Aronofsky, yaklaşık 5 dakika süren ve Sara’nın çöküşü adını verebileceğimiz sekansta tüketim kültürünün bireyi içinde ‘’öğüttükten’’ sonra geriye bıraktığı posayı gözler önüne sermektedir. Ev dekorunun yıkılıp bir anda stüdyoya dönüşmesi, özel efektler ile Sara’nın gençlik halinin ve Tippy’nin odada belirip Sara’yı korkularıyla yüzleştirmesi ve tüm bu sürecin tekinsizlik ve doğal olmayan bir hızda yaşanmasıyla Sara’nın bitişi gözler önüne serilmiştir. Keza bahse konu sekans ‘’winter’’ (kış) bölümünün başlamasıyla bitmektedir.
Filmin sonuna gelindiğinde filmdeki dört ana karakterin sonlarına dair bir sekans görülmektedir. Hip-hop kurgunun bir örneğini gördüğümüz bu sekansta, Harry’i kolu kesilirken, Tyrone’u kusarken, Marion’u seks partisinde ve Sara’yı ise başına elektrik verilirken izliyoruz. Film yoğun bir çürümüşlük tablosu çiziyor son sahnesinde. Tüm karakterlerin dönüşümlerine tanık olmakla kalmayıp, onların en sonunda oldukları ‘’şeyi’’ de gösteriyor Aronofsky. Harry, Marion, Tyrone ve Sara… Yaşamayan dört kişidir artık onlar. Bir yaşamları yoktur. Sadece varoluşlarına sahiptirler. Tüketim kültürüne en sonunda kendi benlikleri de olmak üzere verebilecekleri her şeyi vermişlerdir.
Kaynakça:
- Apple, W. (Yöneten). (2004). The Cutting Edge- The Magic of Movie Editing [Sinema Filmi].
- Baudrillard, J. (2010). Tüketim Toplumu. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
- Birincioğlu, D. (2019). Aronofsky Sinemasında Tüketimin Ezoterik Kodları ve Alegorik Anlatımı. İMÜ Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dergisi , 61-83.
- Laine, T. (2015). Bodies in Pain: Emotion and the Cinema of Darren Aronofsky. New York: Berghahn Books.
Yorumunuzu Yayınlayın