“Bizi koruyucularımızdan kim  koruyacak ?” sorusu; temelde siyaset nedir, nasıl yapılmalıdır sorularıyla da doğrudan ilişkilidir. Siyasetin nasıl yapılması gerektiği üzerinde kafa yoran düşünürler bir yanıyla da bu soruya yanıt aramaktadırlar. Platon’un devlet kitabındaki görüşlerine karşılık Aristo’nun sorduğu bu soru aslında siyasete dair söylenecek, konuşulacak ne varsa onunla da ilintilidir. Aristo yetkilerin verileceği yöneticilerin de denetlenmesi ve sınırlandırılması gerektiğini söylemiştir. Aristo’dan sonra da zaten devletin sınırlandırılması konusu güncelliğini tarih boyunca hiçbir zaman yitirmemiştir. Ve bu mesele hiçbir zamanda güncelliğini yitirmeyecek, net bir doğru yanıtı olmayan her zaman muhatabı olacağımız bir meseledir.

Canavar mı Gece Bekçisi mi ?

Devletin sınırlandırılması konusunda  düşünürler bir denge yakalama gayreti içerisinde olmuşlardır hep. Tabi ki düşünürler, bu denge terazisini zihinlerinde farklı şekillerde kurmuşlardır. Bu bağlamda örnek olarak mülkiyetçi bireyciliği önceleyen iki düşünür olan Hobbes’un ve Locke’un fikirlerini kıyaslayabiliriz. Hobbes’a göre devlet; hem ihtiyaç duyduğumuz, kaçınılmaz bir gerçek hem de bir canavardır.

Lakin Hobbes  güvenlik kaygıları nedeniyle bir yanıyla canavar dediği devletin yetkilerini geniş tutmaktan yanadır. Bununla birlikte Locke ise önceliğin bireysel özgürlükler olması gerektiğini ve devletin özgürlüklere müdahalesinin olabildiğince az tutulması gerektiğini söylemiştir. Locke özgürlükleri tehlikeye atmayacak bir “gece bekçisi devlet” tasavvur eder. Ve hatta Locke, Tanrı vergisi özgürlüklerimize zarar verdiği takdirde devlete karşı artık bir direnme hakkımızın doğduğundan bahseder.  Devletin sınırlandırılması konusunda Hobbes’un devleti, Locke’un ise bireylerin özgürlüklerini öncelediğini görüyoruz.

Modern Toplumlar ve Anayasa

Modern toplumlara geldiğimizdeyse devletlerin nasıl sınırlandırılacağına ve devleti yönetenleri kimin kontrol edeceğine dair genel uzlaşımızın anayasalar olduğunu söyleyebiliriz. Halkın muhatap olduğu yasalar gibi devleti yönetenler de devletin kurumları da yasalara tabidirler. Anayasalar, düşünürlerin teorik olarak ortaya koydukları toplum sözleşmelerinin somut halidir.

Devleti ve yönetenleri sınırlandıracak unsur olarak uzlaştığımız şeye anayasa cevabını verdik ancak anayasalar bütünüyle siyaset ve devlet üstü şeyler değildir. Hatta genel hatlarıyla siyasete ve devletlerin kendi felsefelerine göre inşa ettikleri bir yapı olarak dahi görebiliriz anayasayı. Burada demek istediğimiz anayasanın gereksiz veya güçsüz olduğu değil anayasanın ne derece toplumları özgür kılacağının , toplumla devlet arasındaki o sınır dengesinin ne derece toplumun özgürlüğünden tarafa kurulacağını inşa edecek olanın toplumun bizzat kendisi olduğudur.

Kuvvetler Ayrılığı

Geçmişten günümüze dek aslında devleti sınırlandırmak ancak farklı güç odaklarının oluşuyla ilintilidir. Farklı güç merkezleri birbirini dengeler. Modern öncesi zamanlardan bir örnek vermek gerekirse kralın yetkilerinin sınırlandığı Magna Carta’yı örnek olarak verebiliriz. Modern toplumlar olaraksa artık “kuvvetler ayrılığı” dediğimiz bir ilkemiz var. Devlete dair tüm güç tek bir organa verilmiyor ve farklı organlara dağıtılıyor. Farklı organlara dağıtılan bu güçlerle de aslında devletin farklı erkleri birbirini dengeliyor ve denetliyor. Ki zaten ideal şartlarda anayasa da kuvvetler ayrılığının bir unsurudur. Ancak tıpkı anayasada olduğu gibi , kuvvetler ayrılığının ilkelerinin layığıyla yerine getirilmesi toplumun tutumlarından bağımsız değildir. Toplum bunun için gerekli çabayı sarf etmediğinde kimse bu meseleleri toplum adına yerine getirmeyecektir. Bizi koruyucularımızdan kim  koruyacak sorusuna cevap arayan ve verilen cevapların da arkasında duran toplumlar bunu yapabildiği ölçüde özgürlüklerini elinde tutacak; bireylerin devletle olan bu doğal sınır çatışmasında, dengeyi kuracaklardır. Bu mücadeleyi vermeyen toplumlarsa kaderlerini devlet gücünü elinde bulunduranların insiyatifine bırakmış olacaklardır.

Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesi anayasal bir madde iken, bu ilke farklı ülkelerde farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bunu yazılı olarak bir uzlaşı metnine de ekleyebilirsiniz ya da bazı toplumlarda siyasal gelenek, bu ilkeyi içselleştirmiş de olabilir. Ki zaten burada asıl mesele bu ilkenin uygulanıyor ve devletle halkın arasındaki özgürlük çatışmasında, devletin sınırlandırılması meselesinde dengenin kurulabiliyor oluşudur.

Kaynakça

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.