Medya sadece var olan toplumsal cinsiyet rollerini yansıtan değil, eş zamanlı olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten bir araç olmaktadır. Televizyon gibi çok yaygın olarak kullanılan bir iletişim aracı, ataerkil ideolojiyi ve eril dili yeniden üretmektedir. Karşımıza her zaman çıkan ‘idealleştirilmiş’ kadın ve erkek tiplemeleri maalesef ki mevcuttur. Kadın fedakar, ahlaksız, çilekeş ve çekici gibi sıfatlara tabi tutulurken; erkek cesur, maço, karizmatik ve kılıbık şeklinde belli kalıplara sokulmaktadır. Televizyon hayatının en önemli unsurlarından biri seyircinin beklentisidir. Günümüzde, yüzden fazla dizi yayına girmekte ve çoğu birkaç bölümden sonra sezon finali gerçekleştirmektedir. Fourie bu durum hakkında “Karakterlerin stereotip olması, izleyicinin toplumda kabul görmek için nasıl davranması gerektiğine dair bilgi sahibi olması ihtiyacıyla ilgilidir”
Dizinin Teması
Seyirci televizyonda kendine yönelik veri arar. Bu bağlamda Yaprak Dökümü birçok defa sinema ve diziye uyarlanmış olan, Reşat Nuri Güntekin’in toplumsal ve yanlış batılılaşmanın Türk aile yapısında yarattığı kırılmaları anlatan romanıdır. Yaprak Dökümü gibi Klasik Türk Edebiyatı romanının, dizide aşina(!) olunan kadın ve erkek tiplemeleri mevcuttur. Yaprak Dökümü dizisinde temsiliyet açısından büyük ve geniş bir ağaç resmedilir. Dizinin her açılışında ağaçtan bir yaprak düşer, düşen yaprak boşluk içinde savrulur. Bu başıboş savrulan yapraklar, dizideki Ali Rıza Bey’in çocuklarını düşünüşünü temsil eder. Ali Rıza Bey’in istediği yaşam tarzından ve benimsediği geleneksel aile yapısından uzaklaşan çocukları, birer yaprak gibi aileden kopar.
Karakterler ve Analizleri
Ali Rıza Bey ve Hayriye Hanım
Dizinin incelenmesine karakterlerden başladığımız zaman; aile reisi(!) olarak bilinen Ali Rıza Bey Arapça, İngilizce, Fransızca ve Farsça bilmektedir. Donanımlı ve bilgi sahibi bir memurdur. Ahlaki değer ve ilkelere son derece bağlı, vicdan sahibi, ailesine düşkün ve çocukları için neredeyse yapmayacağı şey yoktur. Ali Rıza Bey’in içinde sürekli reel ve ideal olan, nedir çatışması yaşanmakta. Bu durum çalıştığı yerde ve aile hayatında da önüne çıkmaktadır. Çalışkandır ve toplumun değer yargılarını gözetir. Aile onun için oldukça önemlidir. Son derece işinde gücünde, kendi halinde, dürüst ve kibar bir beyefendidir.
Eşi Hayriye Hanım ise ailenin annesidir. Kısa ve kızıl saçları ona modern bir hava katsa da kıyafetlerinde uzun etek ve elbise tercihleriyle gelenekselliği sürdürür. Ailenin annesi olarak mutfak işleri genellikle Hayriye Hanım ve en büyük kızı Fikret’e yüklüdür. Hayriye Hanım’a göre evlilik, kızları için bir kurtuluş olacaktır. Ona göre eğer kızları evlenirse başlarında kocaları olacağı için yanlış şeyler yapmayacaktır. Ona göre evlilik çok kutsal ve adeta bir çıkış kapısıdır. Bu amaçla Hayriye Hanım birçok yola başvurmuş hatta büyü bile yapmaya çalışmıştır.
Hayriye Hanım sade bir yaşam sürdürse de içten içe lüksü ve gösterişi sevmektedir. Ali Rıza’ya göre paragözdür fakat bir o kadar da ondan daha realisttir. Hayriye Hanım genellikle hep ikinci plandadır. Ağlar, üzülür, sızlanır, sinirlenir ama Ali Rıza, bunu alışılmış bir durum olduğunu düşünerek onun bu duygularını görmezden gelmeye çalışır. Kızları yaşanan olayları babalarının duymasını istemez. Hayriye Hanım, en temel görevi olan aileyi bir arada tutmak için evin reisi Ali Rıza Bey duymadan sorunları çözmeye çalışır, gerekirse bu konuda yalan bile söyleyebilir. Hayriye Hanım aslında Ali Rıza’nın kurmaya çalıştığı ev düzenini sağlamaya çalışır bu yüzden dizideki kadınlar arasında kız kardeşlik ya da duygu birlikteliği söz konusu değildir.
Dizide dikkat çeken bir husus ise Ali Rıza sürekli bahçe işleri, tamirat ve evin alışverişiyle ilgilenirken Hayriye Hanım çocuklarının bakımı, dertleri ve sıkıntılarını çözmekle aynı zamanda mutfakla yükümlüdür. Dizinin cinsiyetçi yapısı ilk bölümlerden göze çarpıyor. Dizide anne figürü bir arkadaştan ziyade doğruyu gösterici(!) ve gelini olacak Ferhunde’yi azarlayıcı, terbiye edici roldedir. Hayriye Hanım’ın bizzat kendisi, Ali Rıza Beyin oluşturduğu ve devamını ailenin en büyük oğlu Şevket’e bıraktığı bu ataerkil sistemin devamlılığını sağlamaktadır.
Fikret
En büyük kızları Fikret’tir. Aile içinde babaya en çok düşkün olan kişi yine Fikret’tir. Üniversite eğitimi almamasına rağmen okumayı ve kitapları seven, entelektüel bir tiptir. Giyimi sade ve günlük, makyajı ise özel günler harici yoktur. Erkeksi bir forma sokulan Fikret oldukça cinsiyetsizleştirilmiştir. Erkeksi bir şekilde şekillendirilen Fikret’in kadınsı boyutu yoktur, belki de bundandır ki Fikret en büyük sorunları, ailenin gelini olan cinselliği ve kadınlığıyla ön plana çıkan Ferhunde ile yaşamaktadır. Evin en küçük kardeşi Ayşe için adeta ikinci bir annedir, kardeşleri arasında yaşanan sıkıntıları konuşarak çözmeye çalışır. Sivri dilli ve doğrucu bir kadındır hatta sırf bu yüzden annesi tarafından evde kalmakla itham edilir. Ailenin geleneksel bağlarına önem veren karakteridir.
Dizide olaylar bizzat Fikret’in birincil ağzından anlatılır ve seslendirilir. Düşünüldüğü zaman, yazarı erkek olan bir romanın seslendirilmesini, dizideki bir kadın gerçekleştirse de maalesef Fikret, olayları tarafsızlığıyla anlatmaz. Cinsiyetçi vurgular yapar ve duygularını gizlemez. Fikret’in anlatıcı konumda olması doğru, dürüst ve yol gösterici birisi olduğu imajını oluşturur. Fikret’in aydın takdir edilir ve ‘iyi kadın’ olması, seyirci tarafından beğenilir. Fikret dizide tam bir gündelik ev işçisidir ki annesi Hayriye Hanım’a göre kurtuluş yolu olan evlilik, Fikret’i daha büyük sıkıntılara sokmuş, sadece ev işleri değil aynı zamanda çocuklar ve kaynanasından mesul olmuştur. Geleneksel cinsiyet rollerinin sağladığı en büyük eşitsizliklerden biri; kadının gerek baba evinde gerekse Fikret gibi daha önce hiç tanımadığı bir erkeğin yanına, sırf çocuklar ve mutfak işleriyle ilgilenmek için gitmesidir. Çünkü bu kavrama göre kadın; yıkar, pişirir, siler ve süpürür. Sadece bundan ibarettir. Evde hizmetçi konumundadır ve diğer kadınların da kendisi gibi çalışmasını ister.
Ferhunde ve Şevket
Küçükken üvey babası tarafından cinsel tacize uğrayan Ferhunde’nin çocukluğu, annesinin kocasını öldürerek cezaevine girmesiyle son bulmuştur. Tüm aile üyeleri ve çevresi tarafından uyanık ve ahlaksız kadın olmakla itam edilir. İşinde başarı gösterse dahi çevresindeki kadınlar tarafından bu, erkeği baştan çıkartarak yükseliştir. Ferhunde’nin lüks sevdası ve alışveriş harcamaları, aile içinde büyük yankılar yaratır. Aile, ekonomik açıdan oldukça kötü bir durumdadır bu yüzden de Ferhunde evin satılmasını ve elde edilen paradan diğer kardeşlerine oranla kocası Şevket’in payının daha fazla olmasını istemektedir. Sonuçta Şevket ailenin tek ‘erkek’ çocuğudur bu yüzden en çok hak onundur. Ama şevket ise babasının adaletsizlik yapmayacağını, satılırsa bile herkese eşit miktarın düşeceğini söylemektedir.
Ferhunde sık sık Şevket’in aklına girmekte ve ona ’kurbanı’ niyetine isteklerini usulca işletmektedir. Şevket, çalıştığı bankada müşterilerin parasını kendi hesabına geçirmesiyle tutuklanır ve ailede büyük bir yıkım başlar. Şevket cezaevinde yatar ve bu süreçte Ferhunde, çalıştığı şirketteki nişanlı olan patronunu baştan çıkarır. Ferhunde’ye yönelik aşağılamalar ve şiddetler izleyiciyi rahatlatır çünkü Ferhunde halk karşısında; kadınlığını kullanarak sonuçlar elde eden, kötü niyetli, sinsi ve hırslı bir kadındır. Ali Rıza Bey bu zamana kadar çocuklarına dürüst, saygılı ve iyi bir evlat olmayı aşılamıştı fakat Ali Rıza Bey’in düşünce yapısından çok uzak olan çocukları, onu birer birer hayal kırıklığına uğratacaktır. Fikret’in kocası Tahsin ise beyefendi, kibar ve bir o kadar da sevecendir. Fikret ile ortak tanıdıkları Nehir Hanım sayesinde tanışmıştır. Evde bir kadının olması gerekmektedir çünkü evin mutfak işlerini ve çocukların bakımı kadının görevidir ve Tahsin erkek olduğu için bunu yeterince yerine getirememektedir.
Leyla ve Oğuz
Ailede kadının bekareti büyük önem taşımaktadır. Oğuz’un kendisine tecavüz etmesi sonucunda çocukluğunu ve bekaretini kaybettiğini, Oğuz ile olan kavgası sırasında söylemiştir. Bu tecavüz araştırılmadan üstün körü kapatılmış ve Leyla’nın üzerinde olan bir leke olarak tanımlanmıştır. Olayın suçlusu olarak sadece Leyla’ya bilet kesilmiştir. Leyla, duygu yönünden zayıf bir insandır ve bu yüzden kolayca manipüle edilebilir. Ev içindeki olayları düzenleyen, halleden aklı selim kişi Fikret’e göre Leyla, Oğuz gibi bir adamla asla evlenmemeli, dışardan bu durumu öğrenen yabancıların, elalemin ne dediği ve ne istediği önemli değil, önemli olan şey Leyla’nın ne istediğidir. Bu konuşma havada kalır.
Leyla, dizinin ilerleyen bölümlerinde Oğuz’un şu an gözüken iyi yönüne inanarak evlenir. Leyla’nın Oğuz’la evlenmesi, var olan tecavüz lekesini evlenerek temize çekmiş olmaktadır(!). Leyla’nın düğünü ise düğün değil cenaze töreni gibidir. Evden uğurlanırken hırsızlık yapmış kardeşi Şevket’e bakılmayan gözlerle Leyla’ya bakılır, büyük bir suç işlemişçesine ve toplumdaki diğer saygınlığını kaybetmemek için buna artı olarak ‘elalemin’ ağzını kapatmak adına, Oğuzla güllük gülistanlık olmayan bir şekilde evlenir. Bu olayla paralel olarak Şevket’in evli olan iş arkadaşının Ferhunde ile birliktelik yaşaması, aile içinde bu şekilde karşılanmamıştı. Dizide iffet durumu, kadın bedeni üzerindedir.
Sonuç
Kadınlar etkin ve zarar veren konumdayken erkekler geri planda ve mağdur kişilerdir. Erkeklerin başlarına hep kadınlar yüzünden olaylar gelir. Leyla ve Necla Oğuz için Ferhunde keza Şevket için bu roldedir. Buna kıyasla dizide Şevket ve Oğuz gibi şiddet uygulayan erkek ve onun içerisinde yaşadığı erkek egemen toplum normları yargılanmamakta, suçlu ve hatalı hep bir kadın olmaktadır. Özellikle Fikret gibi idealleştirilmiş ve toplum onayına sunulmuş bir kadın için namus kavramı esas alınmakta ve bir erkek üzerinden kişilikleri betimlenmektedir; sadık eş, iyi bir anne gibi. Dizide kadınlar tam olarak özgür bireyler olamıyorlar, sürekli bir erkek egemenliği altında yaşıyorlar. Bu değer algılarını yıkmak için kitle iletişim araçlarına büyük görev düşmektedir. Türk televizyon dizilerinde gelenekçi, ataerkil bakış açısı ve eril dil yok edilmelidir. Kadın, her şeyden önce kendi olduğu için ele alınmalı ve bir erkek üzerinden tanımlanmamalıdır. Kadın bireysel ve özgürdür. Bir erkeğin himayesi altında yaşama mecburiyeti olmamakla beraber sadece bir erkeğin eşi, annesi veya kızı değildir.
Yorumunuzu Yayınlayın