David Wark Griffith, ünlü bir yazar olma hayalini gerçekleştiremeyip geçim kaygılarından ötürü sinema sektörüne atılmıştır. Fakat bu isteksizliğine rağmen sinemaya önemli derecede katkıları bulunmaktadır. Sinemaya getirdiği yeniliklerle hem kendi döneminde hem de sonraki yıllarda pek çok yönetmene ilham kaynağı olmuştur (Abisel, 2007)
Griffith’in getirdiği birçok yenilikten önce söz edilmesi gereken, sinemada o zamana kadar yapılan, sahneyi tek seferde uzun bir çekimle resimleme geleneğini yıkarak, filmi çekimlere bölmesi ve dramatik bir çerçevede birleştirmesidir. Bu gerçek anlamda kurgu dediğimiz olguyu ortaya çıkarmıştır (Irmak, 2014). Film sürecinde gerçek zaman ve mekanları, yönetmenin seyirciye anlatmak istediği amaçlar doğrultusunda planlara bölmüş ve kurgu yöntemiyle yine bu amaçlara uygun şekilde birleştirmiştir
Griffith ve Sinemada Yenilikler
Sinemanın ilk yıllarında bir çekimin süresini ya da uzunluğunu belirleyen şey eylemin gerçek yaşamdaki süresiyken Griffith sinemasında amaçlanan dramatik etki için yapılan kurgu süreyi belirlemektedir. Kullanılan kurguyla gerçek zaman ve mekândan ayrı bir “filmsel zaman ve mekân” yaratmıştır. Tabii bu kurgu devamlılığa dayalı bir kurgudur. Devamlılık sayesinde çekimler farklı zaman ve mekânda yapılmış olsa bile tek bir zaman ve mekân algısını seyircide oluşturmaktadır. Bu sayede seyircinin filmle özdeşleşmesini sağlamıştır. Aynı zamanda Griffith büyük bir ekiple çalışmasına rağmen tüm kararları alan ve filmin gerçekleştirilme sürecindeki her evrede denetimini sürdüren ilk yönetmendir. Bu sayede filmlerinde kendine özgü bir tavır geliştirmiş ve yeni denemelerde bulunmuştur. Çekim ölçeklerinin, çekimi yapılan konunun niteliğine olan etkisini erken dönemde fark etmiştir. Edison’un kurduğu Patent şirketinin oluşturduğu standart çekim ölçeği kuralını Griffith bozmuştur. Patent şirketindeki “Halk bir insanın yarısına para vermez.” düşüncesiyle kurulan standart çekim ölçekleri kuralı Griffith ile aşılmıştır. İlk kez yakın plan ve kamera kaydırma hareketlerini, seyircide yaratılan heyecanı pekiştirmek için bilinçli bir şekilde kullanmıştır. Bunları kullanırken oyuncularından abartısız ve doğal bir oyunculuk sergilemelerini beklemiştir. Çünkü bol makyajlı, abartılı hareketler yapan oyuncular onun yakın çekimlerinde rahatsız edici gözükmektedir. Oyuncuların doğal ve inandırıcı olması seyircileri karakterle özdeşleştirmeyi sağlamaktadır ve Griffith’in en büyük amaçlarından biri zaten bu özdeşleşmedir. Filmlerinde devamlı olarak yaratmaya çalıştığı duygusal etki için aydınlatmanın önemini de erken dönemde fark etmiştir. Filmi bir ışık oyunu olarak görmüş ve anahtar ışık, alt açılı ışık ve arka aydınlatma onunla filmlerde devreye girmiştir (Abisel, 2007).
Griffith muhafazakâr bir kişiliğe sahiptir. Geleneksel ahlaki normları ve mevcut toplumsal düzeni onaylayan, aile yaşantısına önem veren bir kişidir. Film temaları sağlam ahlak, aile yaşantısına saygı, geleneksel cinsel rollere bağlılık üzerine kuruludur. Var olan kurumları ve değerleri korumaya yönelik bir dünya görüşü olduğu için Amerika’da sinemanın, sistemin ana çarkına yeni bir dişli olarak eklenme sürecini pekiştiren bir yönetmendir. Onun filmlerinde kadınlar maalesef ikincilleştirilmektedir.
Bir Ulusun Doğuşu
Griffith’in en çok ses getiren filmi olan Bir Ulus’un Doğuşu (The Bird of a Nation, 1915) roman uyarlaması olan, 12 makaradan oluşan ve 1915 yılına kadar çekilmiş filmler arasında var olan en uzun Amerikan filmidir. Sinemaya getirdiği yenilikleri en etkileyici biçimde ortaya koymasının yanı sıra dünyanın en ırkçı filmlerinden biri olma özelliği taşımaktadır. Griffith’e göre siyahi insanlar çocuk gibilerdir ve onlara şefkat gösterilmeli fakat kendi başlarına bırakılmamalıdır. Çünkü kendi başlarına kaldıklarında yanlış yöne sapabileceklerini düşünmektedir (Abisel, 2007).
Nitekim Bir Ulus’un Doğuşu filminde de bu düşüncelerine paralel bir film dili sergilemektedir. Filmin çıkmasının ardından birçok siyahi insan filmin gösterildiği salonlara saldırmıştır. Film genel anlamıyla ırkçı propaganda yapma özelliği ile kabul edilmiştir. Filmde kullanılan görsel ihtişam, ırkçı ve ayrımcı mesajları meşrulaştırır niteliktedir. Dönemin Başkanı Wilson film için “Görüntüyle yazılmış bir tarih demiştir.” (Irmak, 2014). Sinemanın kitlesel olarak ne kadar büyük bir etki yaratabildiği bu filmle ortaya çıkmıştır. Bu durum siyasal iktidarların sinemaya yönelik ilgisini arttırmış ve propaganda sineması ön plana çıkmıştır. Aynı zamanda bu film klasik Hollywood sinemasının ilk başyapıtı olarak kabul edilmektedir
Bir Ulus’un Doğuşu (The Bird of a Nation, 1915) filmi Griffith üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Aldığı eleştirilerden sonra kariyerinin geri kalan kısmında bu filmi aşmak, kendini savunmak ve affettirmek için çabaladığı görülmektedir. Nitekim kendisine hoşgörüsüz yaklaşıldığını düşündüğünden olacak ki bir sonraki filmi Hoşgörüsüzlük (Intolerance, 1916) olmuştur (Abisel, 2007). Film adında olduğu gibi hoşgörüsüzlük temasını ele almaktadır. İnsanların birbirini anlamak ve hoşgörüyle yaklaşmak yerine şiddete sürüklenmesinin nasıl bir felakete yol açtığını anlatmaktadır. Filmde insanların birlikte yaşama ve anlayış içinde olma gerekliliği vurgulanmaktadır.
Griffith sinema tarihi açısından çok önemli bir sinemacıdır. Özellikle teknik anlamda sinemaya olan katkıları yadsınamaz niteliktedir. Kurguya dair getirdiği yenilikler kendinden sonraki sinemacılar için büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Hayata bakış açısı ve bu bakışın filmlerine olan yansıması her ne kadar eleştiriye açık olsa da sinemaya olan katkılarından ötürü üzerine düşünülmesi gereken bir isimdir.
KAYNAKÇA
Abisel, N. (2007). Sessiz Sinema. Ankara: De Ki.
Irmak, Y. I. BİR ULUSUN DOĞUŞU YA DA BİR SANATIN DOĞUŞU.
Yorumunuzu Yayınlayın