İsmini Atatürk verdi, II. Dünya Savaşı’na Çankaya Köşkü’nde şahit oldu, çok partili döneme geçişi yakından gördü. Cumhuriyet tarihinin siyasi olaylarını İsmet Paşa’nın kızı olarak yaşadı. Pembe Köşk’te Özden Toker ile eşi merhum gazeteci Metin Toker hakkında konuştuk.

“Gazetecilere kız verilmeyen yıllarda”, bir gazetecinin cumhuriyetin ikinci adamının damadı olmasından, İsmet Paşa’ya, Türk siyasetine, Türkiye’de basın özgürlüğünün geçmişine, Vietnam iç savaşına ve daha nicelerine uzanan bu yazı, Metin Toker’i özetler nitelikte: Ülkesine ve dünyaya iz bırakan bir cumhuriyet aydını.

Metin Toker ilk yıllarında çeşitli gazetelerde yazıyor, savaş muhabirliği için Atina’ya gidiyor, uçakla yurt turu yaparak Anadolu’yu yazıyor, San Marino’da güzellik yarışmasında jüri üyeliği yapıyor, Batı Avrupa’da muhabirlik yapıyordu; her anlamda renkli bir dönemden geçiyordu. Siz de Metin Toker ile bu dönemde tanışmıştınız. Bize bu dönemin Metin Toker’ini anlatabilir misiniz?

“Bu dönemi size memnuniyetle anlatmak isterim ama bu, benden evvelki dönem” diyerek sözlerine başlıyor. “Metin’i tanıdığım zaman geçmişinde bunlar vardı. Metin’le nasıl tanıştığımı anlatayım. Ondan evvel Metin hakkında hiçbir şey bilmiyordum: Tanışma tarihini de hatırlıyorum. 1 Mayıs 1947. O tarihlerde babam cumhurbaşkanıydı. İstanbul’a Amerikan Akdeniz filosu gelmişti. Onlar için birtakım resepsiyonlar yapılıyordu. Babamın da o sırada Trakya manevraları vardı. Biz daha evvelden İstanbul’a gelmiştik. Dolmabahçe’de kalıyorduk. Edebiyat fakültesinde okuyan kuzenim Lale’yi ziyarete gittim. Lale beni kendi arkadaşlarıyla tanıştırdı. Onların arasında da bir genç geldi. Metin ile böyle el sıkışmış olduk.”

“CUMHURBAŞKANININ SIRF AMERİKAN AMİRALLERİNİ KABUL ETMEK İÇİN İSTANBUL’A KADAR GELMESİ DOĞRU MU?”

“Konuşma açıldıkça gazeteci Metin, ‘Cumhurbaşkanının sırf Amerikan amirallerini kabul etmek için İstanbul’a kadar gelmesi doğru mu?’ dedi. Ben de tabii üstüme alındım. Sakin bir tavırla, ‘Biz onun için gelmedik, babam manevralara geldi’ dedim. Metin de ‘Bu böyle anlaşılmıyor, bazen görünüşler hakikatlerden daha tesirli olur’ dedi. Ben de ona karşılık olarak, ‘Çoğu zaman görünüşler hakikat değildir, biraz ilgilenirsen doğruyu bulursun’ dedim. Bu şekilde gazeteci Metin ile cumhurbaşkanının kızı Özden tanışmış oldu.”

ANKARA MUHABİRİMİZDEN BİR HABER

“Ertesi kış. Ben Ankara’ya dönüyorum. Metin de o sırada bütçe görüşmelerini takip etmek için Ankara’ya geliyor. DTCF’de beni ziyaret etti. O sırada Ankara’da yeni opera binası açılacaktı. Metin’e ‘Binayı ve hangi eserlerin sahneleneceğini merak ettiğimi söyledim.’ Onun Cumhuriyet’e yazdığı dönemdi. Bana ‘Bir yazı yaz, opera hakkında onu yayımlarız,’ dedi. Benim de hoşuma gitti. O zaman gazeteye yazmaya meraklıydım. O akşam operaya gittim. Kendime göre bir yazı yazdım. Yollamak konusunda bir süre tereddüt ettim ama sonrasında yollamaya karar verdim. Hakikaten Cumhuriyet’te Metin’in kendi imzasıyla ‘Ankara muhabirimizden bir haber’ diye yayınlandı.”

“BENİMLE EVLENİR MİSİN?”

Bir sonraki konuşmaları, 50 seçimlerinde İsmet Paşa hükümetinin düşmesiyle oluyor. Özden Toker görüşmelerini şöyle anlatıyor: “Seçimlerden sonra Metin beni aradı, ‘Bir ihtiyacın var mı?’ diye sordu. Ben de teşekkür etmiştim.” Ardından Metin, Paris’e siyaset bilimi okumaya gittiğini haber verdi. Ben de o sıralarda Edinburg’a yüksek tahsil yapmaya gittim.

Metin ve Özden Toker o sıralarda seyrek de olsa mektuplaşmaya başlıyor. Metin Toker iş icabı Londra’ya geldiğinde Edinburgh’a da uğruyor. Özden Toker o sıralarda arkadaşı Türkan ile yaptıkları Paris gezisine dair anılarını anlatıyor: “Edinburgh’tan Türkan diye bir arkadaşımla yılbaşında Paris’e gittik. Metin evini bize bıraktı, biz orada kaldık. O da kendi arkadaşlarıyla kaldı. Yılbaşını beraber Paris’te geçirdik.” Yılbaşı akşamı Paris’in dışında bir pansiyonda özel bir organizasyona gidiyorlar. Fransız bir kadın, Metin ve Özden Toker’i birbirine yakıştırıyor. Sözlerine şöyle devam ediyor: “O sırada dans ederken Metin bana ‘Benimle evlenir misin?’ dedi. Ben de ‘Acelen ne?’ diyerek ne hayır ne evet dedim, şakaya vurdum. O da üstelemedi.”

AKİS VE EVLİLİK

Metin Toker, gazeteciliği için yeni bir dönem olan Akis dergisini çıkarmaya başlıyor. Aynı dönemlerde evlilik için hazırlıklar da başlıyor. Özden Toker bize o zamanları anlatıyor: “Metin, Paris’teki eğitimi bittikten sonra Türkiye’ye dönüyor. O sıralarda Akis dergisini çıkarmayı düşünüyor. Amerikan Time dergisini örnek alarak o üslupla bir dergi çıkarmak istiyor. İki arkadaşıyla beraber ortaklaşa para ve imkân buluyor ve Akis’i çıkarmaya başlıyorlar.” Tam bu sıralarda yapılan 1954 seçimlerinde DP tekrardan kazanıyor. “1954 seçimlerinden önce Metin ile birbirimizi daha çok görmeye başladık. Seçimlerden sonra evlenmeye karar verdik. Bizim ailemiz için yeni bir şey çünkü benden evvel iki abim de ailemizin tanıdığı insanların çocuklarıyla evlendi. Metin tamamıyla yabancı biri, ailesini tanımıyoruz. Metin’in ortaklarından birinin annesi annemi tanırdı. O anneme evlenme konusunda bahsetti. Annem de babama bahsediyor. Babam Metin’i tanışmak için çağırıyor.”

“SEN BENİM DAMADIM OLUNCA, İKTİDARIN SANA YAPABİLECEKLERİNE DAYANABİLECEK MİSİN?”

Metin Toker, Pembe Köşk’e geliyor. Özden Hanım bu ziyareti anlatarak sözlerine devam ediyor: “Babam konuşmanın sonunda Metin’e iki soru sormuş. İlki, ‘Kaç para kazanıyorsun?’ Metin de hesap etmiş, ‘1500 lira elime geçiyor,’ demiş. Babam da düşünmüş, ‘Fena değil, bizim gibi orta halli bir yaşam geçirebilirsin,’ demiş. Babamın ikinci sorusu da, ‘Sen benim damadım olunca, iktidarın sana yapabileceklerine dayanabilecek misin?’ olmuş. Metin de ‘Evet paşam,’ diye cevap vermiş. Babam, Metin’in gözlerinin içine bakarak tekrarlamış. Metin bunu bana anlatırken, ‘Babanın aklına ne geliyor, bana ne yapabilirler ki?’ dedi. Halbuki iki sene sonra hapse girdi.”

“Babam, Metin ile konuştuktan sonra bana, ‘Sen niçin istiyorsun evlenmeyi?’ diye sordu. Ben de, ‘Kaç senedir onu tanıyorum, ona güveniyorum,’ dedim. Gazeteci mesleğini seviyor. Benim de aklımda hep şu vardı: bizim evimizde babam bizi çok severdi ama en çok işini (devleti) severdi. Annem de, kendisi de çok mutluydu. Ben de bunu bir ailenin mutlu olması için şart gördüm. Onun için ukalalık edip evleneceksem işini benden çok seven biri olsun demiştim. Babam da bunu duyunca güldü. Bana, ‘Sen bunun altından kalkabilecek misin?’ dedi. Ben de dedim ki, ‘Siz eğer Metin’i istemezseniz ben Metin’le evlenmem, kimle isterseniz onunla evlenirim ama sorumluluk sizin olur, ben ondan sonra başıma gelen her şeyde sizi sorumlu tutacağım. Halbuki Metin’le evlenirsem -büyük söz söylemişim (gülerek)- başıma ne gelirse kendim sorumlu olacağım, size şikâyette bulunmayacağım,’ dedim.”

“Sonraları babam Metin’i daha sık görmeye başladı. Metin hoşuna gitti. Metin hem kültürlü hem çok şey bilirdi. Meraklıydı, gençti, hep daha iyiyi öğrenmek isterdi. Birbirleriyle kısa sürede yakınlaştılar. İşin hoş tarafı, annem de sonra Metin’i çok sevdi. Her ikisi onu evlatları gibi sevdiler. Abilerimle de çok iyi anlaştı Metin. Ailenin güvenilir bir ferdi oldu, o şekilde devam etti. Bu, benim ve Metin için büyük bir kuvvetti.”

9 Şubat 1955 Metin Toker ve Özden Toker, Pembe Köşk’te sade bir törenle evlendiler (www.ismetinonu.org.tr/tarihte-bugun-9-subat/) (24.06.2024).

ANKARA HİLTON

“Metin’in başına babamın bahsettiği şeyler arka arkaya geldi. Metin iki defa hapse girdi ve doğumlarımda kocam hapisteydi ama ailemin yanında çocuklarımı dünyaya getirdim. Bu hiçbir zaman ailede sorun olmadı. Hiçbir zaman bana kimse ‘sana söylemiştik’ demedi”. Metin Toker, Ulucanlar Cezaevi’nin Hilton lakabı takılmış koğuşunda iki yıla yakın süre hapis yatmıştı.

İSMET PAŞA: OĞLUM, BU SENİN İÇİN ŞEREFLİ BİR MAHKUMİYETTİR

Metin Toker, ilk hapis cezasını Mükerrem Sarol davasından alıyor. Toker dava sürecinde iddialarını kanıtlamış ama ispat hakkının bakanlar için uygulanamayacağı kararı verilmiştir. Özden Toker bu yargılanma hakkında babasının Metin Toker’e dediklerini anlatıyor: “Babam, Metin’e hapse girdiğinde, “Oğlum, bu senin için şerefli bir mahkumiyettir” diyor. Babam hapishanede Metin’i sürekli ziyaret ediyordu.”

O ZAMANLAR GAZETECİLİKTE DOĞRUYU BULMAK İÇİN SAVAŞMAK GEREKİYORDU!

“Belki annem kendi gençliğinde yaşadıklarını hatırladı çünkü annem de babamla evlendiğinde, babam 20 gün sonra savaşa gitti, 1916’da. Bizimki de bir tarz savaştı. Gazetecilik de o zaman öyle bir şeydi. Doğruyu bulmak için savaşmak gerekiyordu. Babam da memleketini kurtarmak için I. Dünya Savaşı’na gitmişti. Annem de yadırgamadı. O babamı, ben de Metin’i bekledim. Bizimki daha kolaydı; haftada iki defa görürdük Ulucanlar’da. İlk hapishaneye girdiğinde insan inanamıyor, bir yanlışlık olduğunu düşünüyordum, kapıyı açacak gelecek diye düşünüyordum. Bir müddet sonra Gülsün 40 günlük olunca onu ziyarete götürdüm. Fotoğrafları Akis’te yayınlandı. Fotoğrafta kucağımda bebek, Erdal abim ve babam var”.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün, cezaevindeki damadı Akis dergisi başyazarı Metin Toker’i kızı Özden (kucağında bebeği Gülsün), oğlu Erdal İnönü ve Mübin Toker ile ziyareti (1957) (Alkan, M. Ö., &;Toker Ö. (2023). Cumhuriyet’le Özdeş Bir Yaşam: Özden Toker-İsmet İnönü’nün Kızı Anlatıyor. YKY, syf. 98.)

ÖĞRETMEN METİN

Metin Toker’in bilinmeyen bir öğretmen kimliği olduğundan bahsedebiliriz. Kurtul Altuğ, Akis Dergisinden birçok kişi ve Erdal İnönü gibi kişilere basın ve siyasi hayatlarında bir öğretmen olarak yol göstermişti. Özden Hanım bu konuyu şöyle aktarıyor: “Metin herkese doğru yolu göstermeye çalışırdı. Yanında çalışanlar çok memnundular. Her söylenene inanmayın, gerçekleri bulun derdi.

“Erdal ve Ömer abimle çok iyi anlaştılar. Erdal abim sonra politikaya atıldı. Babamla yaptığı gibi Erdal abimle konuşurdu, kendi düşüncelerini aktarırdı. Hemen itiraz etmeye değil, kendi nasıl, niçin öyle düşündüğünü anlatmaya çalışırdı.”

İSMET PAŞA’NIN GÖZÜ KULAĞI

“Babam için Metin’in bir özelliği vardı. Metin her zaman evin dışındaki havadan, duyduklarından, konuştukları insanlardan değişik fikirler edinir, onları babama söylerdi. Evin dışındaki insanların fikrini buraya taşırdı. Onun için babamla dışarı arasında köprü kurardı. Babam dışarıyı onun gözleriyle görür ama onun aklıyla görmezdi.

“İsmet Paşa’nın gözü kulağıydı. Babam onu dikkatli dinler, inanarak kabullenirdi ama Metin söyledi, gördü diye direkt kabul etmezdi. Bu her zaman, babam için bir denge oldu. Babamın dünyayı görüşü devlet adamı görüşüydü, Metin’inki gazeteci görüşüydü. Metin hep gazeteci kaldı; babamın söylediklerini de hep bir devlet adamı sözü olarak dinledi.

VİETNAM SAVAŞI

Konuşmamıza Metin Toker’le beraber yaptıkları yurt dışı seyahatleri ile devam ediyoruz. İlk durak Vietnam Savaşı oluyor. Özden Toker Vietnam’ı ve tarihi bir röportajı şu sözlerle anlatıyor: “Vietnam Savaşı döneminde oraya gittik. O dönem iki Vietnam var. Kızıl Vietnam ve ABD destekli Güney Vietnam var. İkisi de Vietnam’ı birleştirmeye çalışıyor.

“Güney Vietnam’a gezide bulunduk biz de. Bizi çok iyi karşıladılar. Volkanik bir gölün etrafında kaldık. Fransız sömürge döneminden çok etkilenmişlerdi. Fransız yaşam tarzı görülüyordu. Vietnam yeni yeni toparlanmaya başlıyordu. Başlarında Diem ve kardeşi Nhu vardı. Metin o ikisiyle röportaj yaptı. Metin gazetecilikte şansın çok önemli olduğunu söylerdi. Normal bir haber için gidersin ve orada büyük bir şey yaşanır ve senin haberin her şeyin üstüne çıkar. Vietnam bizim için öyle oldu.”

“Vietnam’ın ilk kadın milletvekiliyle de tanıştırdılar bizi orada. Sonrasında Diem ve Nhu’dan randevu aldık, beraber gittik. O sırada Vietnam’ın first lady’si olan ve ‘Korkunç Yenge’ olarak bilinen kadınla tanıştık. Çok otoriter bir kadındı ve her işe karışırdı. Çok modern görünüşlüydü.”

“Sonrasında biz oradan Hong Kong’a geçtik, Formosa’ya geçmek için. Biz oradan ayrılır ayrılmaz orada bir darbe oldu. Diem ve Nhu bir rivayete göre intihar etti, bir rivayete göre kurşuna dizildi. En son onları gören gazeteciler biz olduk.”

LOZAN’I GÖRMEZDEN GELEN BASIN

Türkiye siyaseti ve basınını birinci elden görmüş olan Özden Toker’e Türkiye’de basın özgürlüğünün nasıl olması gerektiğini soruyorum. Bu konuda İsmet Paşa hakkında şu anekdotları anlatıyor: “Çok önemli bir konu çünkü basın kolaylıkla propaganda yaymakta unsur olabilir. İnsanları yanıltmak için en kolay şey basındır. Basın yanlış bir şey yazsa da herkes ona inanır. Basın çok dikkatli olmalı. Basın taraf tutmamalı ve tarafsız olmalı.”

“Başka bir şey de söyleyebilirim, babamın başına gelen bir olay var. Babam Atatürk’ün başbakanıydı biliyorsunuz. Lozan’ı da imzalayan kişiydi. Her sene Lozan için büyük törenler yapılıyordu. Babam 1937 yılında başbakanlıktan ayrıldıktan sonra o sene 24 Temmuz’da hiçbir gazete de Lozan’dan bahis yoktu.”

“Babam bu olaya kendisinden bahsetmemek için ‘Lozan’ı yok sayıyorlar’ demişti. Atatürk o gün rahatsızdı. Ertesi gün Atatürk kendine gelir gelmez babama Lozan konusunda kendisini büyük takdir ettiğini söyleyen çok güzel bir mektup yolluyor. Basın siyaset için Lozan’ı görmezden gelmemeli, yanlış basın işte bu, basın öyle olmamalı.”

METİN’İ KİMSE BEĞENMEZDİ

Metin Toker’in gazeteciliği hakkında konuşmaya başlıyoruz. “Metin her zaman kendi düşüncesini ve doğruyu yazardı, bu yüzden onu kimse beğenmezdi. Çünkü kimsenin tarafını tutmazdı. Doğruyu söylerdi. Herkes o doğruyu kendine göre çevirmeye çalışırdı. Metin de onu yapmazdı, doğrudan doğruya doğruyu yazardı. Bir tarafa çekmezdi. Her söylediğini araştırarak, soruşturarak söylerdi. Arkadaşlarının da yazarken buna dikkat etmesini isterdi.”

METİN EN DOĞRU YOLUN BU OLDUĞUNA İNANIYORDU

Metin Toker’in dünya görüşü hakkında konuşarak devam ediyoruz. Özden Hanım: “Metin cumhuriyete ve Atatürk devrimlerine, bilhassa laikliğe inanıyordu ve bu konularda çok hassastı. En doğru yolun bu olduğuna inanıyordu.”

POLİTİKA HAYATINIZIN HER ALANINI ŞEKLE SOKUYOR

Bir gazeteciler ailesine mensup olan Özden Toker’e günümüz gazetecilerini soruyorum, Toker diyor ki: “Doğru yolda gidenler var. Onları teşvik etmek lazım. Sizlerin, gençlerin bu işlerle de ilgilenmeleri lazım. Sadece rey vermek, sadece dört senede bir reyinizi atmanız değil, olan hadiselerle ilgilenmeniz de lazım. Çünkü politika dediğimiz şey sizin hayatınızın yirmi dört saatini etkiliyor. Politika hayatınızın her alanını şekle sokuyor. Gençlerin her şeyi takip etmesi lazım ve ona göre karar vermesi lazım.”

Akis Dergisi’nin kapanması ve İsmet İnönü’nün vefatı Metin Toker için yeni bir dönemin başlangıcı oluyordu. Birçok gazetede köşe yazarlığı, kontenjan senatörlüğü ve Avrupa Konseyi gibi farklı alanlarda Metin Toker kendini gösteriyor. “Tabii çok çeşitli işlerde bulundu,” diyor Özden Toker: “Uluslararası ve yurt içinde birçok basın ve gazetecilik cemiyetindeydi. O sürede çok fazla seyahat etmiştik. Vefat etmeden önce, hastanede bile yazmaya devam etti. Yapabildiği sürece gazetecilik vazifesini yerine getirdi.”

DÜNYA ÇAPINDA GAZETECİ?

Benim Metin Toker hakkında konuşurken bir anlık heyecanla sarf ettiğim dünya çapında bir gazeteci sözüne, Özden Hanım, Metin Toker’in kendi hakkında görüşleriyle cevap veriyor: “Kendini dünya çapında bir gazeteci olarak görmezdi. Her zaman öğreneceği ve öğreteceği bir şey olduğuna inanırdı.”

Özden Toker ile konuşmamızın sonuna geliyoruz. Yazıya son vermeden, röportajın yazılmasında bana yol ve yön gösteren Hocam Ozan Çavdar’a ve İnönü Vakfı’na teşekkür etmeyi borç bilirim. Röportajda Metin Toker’in savaş muhabirliğinden, kitaplarına, kontenjan senatörlüğünden, Türk demokrasisi için büyük bir gelişme olan ispat hakkına katkılarından ve daha nice yaptığı işlerden bahsedemedik ama yazıyı okuyanların Metin Toker’e, Akis’e, Türk basın tarihine ve diğer değindiğimiz konulara merakını uyandırabilmek en büyük temennimizdir.

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.