Baltimore, Maryland’deki John Hopkins Üniversitesi’nden davranışçı psikolog John B. Watson ve asistanı Rosalie Rayner tarafından 1920 yılında gerçekleştirilen Little Albert Deneyi, ”Albert B.” adını verdikleri 9 aylık bir bebek üzerinde korku koşullanmalarına dair tepkileri incelemeyi amaçlıyordu. Psikoloji biliminde çok önemli bir yeri olan bu deneyde kullanılan yöntemler kamuoyunda eleştirilere maruz kaldı ve etik tartışmaları da beraberinde getirdi.

Deney Nasıl Ortaya Çıktı?

20. yüzyılın başlarında Psikoloji bilimi, bugün olduğu noktadan çok uzaktaydı ve henüz gelişim sürecindeydi. Çalışmaların etik yönden çok fazla sorgulanmadığı ve deneysel yöntemlerin daha ağır bastığı bir süreç yaşanıyordu. Rus Fizyolog İvan Pavlov’un 1890’larda köpekler üzerinde yaptığı bir dizi deney, davranışçılık akımının gelişmesinde etkili oldu. Pavlov, köpeklerin önceden belirlenmiş uyaranlara nasıl tepki verdiklerini ve salya salgılama reflekslerini gözlemledi. Bu deneylerin sonunda Psikoloji biliminde ”Klasik Koşullanma Teorisi” olarak bilinecek öğrenme biçimi ortaya çıkmış oldu.

İvan Pavlov’un Köpek Deneyi Düzeneği

1920 yılında John Hopkins Üniversitesi’nden John B. Watson, Davranışçılık üzerine çalışmalarını yürütmekteydi. Pavlov’un köpekler üzerinde gözlemlediği klasik koşullanmanın yeni doğmuş bebeklerde de mümkün olup olmadığını gözlemlemek isteyen Watson, asistanı Rosalie Rayner ile birlikte yeni bir deney için kolları sıvadı ve 9-12 aylık sağlıklı bir bebek aramaya başladı. John Hopkins Hastanesinde çalışan bir hemşirenin oğlu olduğu öne sürülen ve ”Albert” ismi verilen 9 aylık bir bebek, sakin yapısı ve korku belirtisi göstermemesi nedeniyle Watson tarafından uygun bulundu ve deneye başlandı.

Little Albert’a Ne Yapıldı?

John Broadus Watson

Watson, Albert’in hayvanla birlikte maruz bırakılacağı korkutucu ve yüksek bir sese vereceği tepkileri incelemek istiyordu. Başlangıçta Albert’a beyaz bir fare, tavşan, maymun, köpek, pamuk ve yün gibi tetikleyiciler sunuldu. 2 ay sonra Albert’in bu uyaranlara dair korku tepkileri vermediği gözlemlendi. Fakat Albert için deneyin korkunç bölümü henüz başlamamıştı. Beyaz bir fare Albert’in önüne koyuldu ve onunla etkileşime girmesine izin verildi. Albert fareye dokunmaya başladığında Watson ve Rosalie, metal bir çubuğa çekiçle vurularak yüksek sesli bir gürültü çıkardılar ve Albert ağlamaya başladı. İvan Pavlov’un köpekleri şartlandırmak için kullandığı yöntemlere benzer olan bu yöntem defalarca kez tekrarlandı ve en sonunda Albert’in beyaz tavşanı görür görmez ağlamaya başladığı gözlemlendi. İlk sorgularının çözüme kavuşmasının ardından Watson, Albert üzerindeki bu korkuların beyaz tavşana benzer hayvan ya da nesnelerde de etkili olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Albert’a bu sefer bir tavşan, tüylü bir köpek, fok derisinden yapılmış bir giysi, bir kutu beyaz pamuk ve sakallı bir Noel Baba oyuncağı verildi. Fare tüyüne benzer özellikler taşıyan bu  hayvan ve nesnelere dokununca ağlamaya başlayan Albert’in, daha önce korku tepkisi vermediği halde artık korku tepkileri verdiği gözlemlendi.

Albert’in tavşana verdiği tepki. Deney filminden alınmış bir görüntü, 1920. (Fotoğraf: Ben Harris)

Deneyin Sonuçları

Watson ve Rosalie’nin yaptığı bu deney, korkunun çevresel etkilerle oluşabilecek ve öğrenilebilecek bir olgu olabileceğini gösterdi. Albert’in başlangıçta korku tepkisi vermediği şeylere ikincil bir uyaranın etkisiyle tepki vermeye başlaması korkunun doğuştan gelen bir duygu olmayabileceğini ve sonradan öğrenilebileceğini doğruladı. Deneyden bir süre sonra Albert üzerinde tekrardan yapılan gözlemlerde korku tepkilerinin aynı şekilde devam ettiği gözlemlendi. Bu gözlem, sonradan öğrenilmiş korku tepkilerinin kalıcı olabileceğini ve geçmeyebileceğini gösterdi. Bu deney, Davranışçılık yaklaşımında Pavlov’un deneylerinden sonra klasik koşullanma tepkisinin insanlarda da geçerli olduğunu gösterdi ve Psikoloji biliminin daha deneysel ve bilimsel bir noktaya gelmesinin önünü açarak öğrenme biçimlerini inceleyen deneylerin artmasını sağladı.

Etik Tartışmalar

Little Albert Deneyi, Psikoloji biliminin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilse de etik tartışmalara neden oldu. Küçük bir bebeğin denek olarak kullanılması kamuoyunda ve bilim camiasında eleştirilere maruz kaldı. Uygulanan yöntemler için Albert’in ailesinden onay alınıp alınmadığı da kesin olarak açıklanmadı ve deneyin savunmasız bir bebek üzerinde uygulanması da etik dışı bir durum olarak dikkat çekti. Deneyin Albert’in hayatında uzun vadeli olumsuz sonuçlar yaratacağı riski bulunmasına rağmen bu durumun ailesine bildirilmediği düşünülmektedir. Deneyde Albert’in kasıtlı bir biçimde korkutulmasının ve uygulanan tekniklerin Albert üzerinde travma riski doğurmasına karşılık Watson, bu durumun etkilerini olumlu bir biçimde değiştirmek için hiçbir çabada bulunmadı ve belki de Albert’in kalan yaşamını tümüyle etkileyecek bir psikolojiyle baş başa kalmasına neden oldu.

Bu deney Psikoloji bilimine çok fazla şey katsa da etik standartların bilimsel çalışmalarda ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Deneyden sonra klasik koşullanmanın insan üzerindeki etkileri hakkındaki soru işaretleri çoğunlukla açıklığa kavuşsa da, küçük ve savunmasız bir bebeğin bu korkunç uygulamalara maruz bırakılması ve bunun hayatının geri kalanında peşini bırakmayacak bir tecrübe olarak kalması, deneyin karanlık ve utanç dolu tarafını göstererek bu deneyin Psikoloji biliminde en tartışmalı deneylerden biri olarak bilinmesine yol açtı.

Albert’a Ne Oldu?

Deneyden sonra Albert’a ne olduğu sorusu uzun yıllar gizemini korudu ve birçok farklı iddia ortaya atıldı. Deney sırasında ve sonrasındaki yıllarda Albert’in gerçek kimliği açıklanmadı ve resmi olarak kaydedilmedi. Bu süreçte çok fazla iddia ortaya atılsa da bu iddialar söylentiden öteye geçemedi. Albert’in gerçek kimliği ve deney sonrasındaki yaşamı hakkındaki  en kapsamlı araştırmanın yapılması ise 21. yüzyılı bulacaktı. 2009 yılında Appalachian Eyalet Üniversitesi’nden Psikolog Hall P. Beck önderliğinde kapsamlı bir araştırma yapıldı ve Albert’in akrabası olabileceği düşünülen insanlarla görüşmeler yapıldı. Araştırmanın sonunda Albert’in gerçek adının Douglas Merritte olduğu ve annesi Arvilla Meritte’in ekonomik zorluklar nedeniyle bu deneye katılmayı kabul ettiği sonucuna varıldı. Douglas Meritte’ e (Little Albert) ne olduğu konusundaki bulgular ise üzüntü vericiydi. Araştırmaya göre Douglas hidrosefali hastalığına sahipti ve deneyden yaklaşık 5 yıl sonra, beyinde aşırı sıvı birikmesi ve gelişim bozukluğu nedeniyle 6 yaşında hayatını kaybetmişti.

Douglas Merritte’in Mezarı , Maryland/ ABD

”Güneş ışığının gülümsemesi, rüzgarın nefesi.

 Tek bildiği, doğumdan ölüme.” 

KAYNAKÇA

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.