Büyük harcamalar, hızlı zenginleşme, devasa partiler ve Amerikan Rüyası’na dair zenginlik algısı bu dönemin öne çıkan özelliklerindendir. Francis Scott Fitzgerald’ın 1925’te yayımlanan ünlü romanı “The Great Gatsby” bu dönemi, büyük zenginlik ve aşırı tüketimi çarpıcı bir şekilde yansıtmıştır. Hem romanda hem sinemada çok kaliteli işlenen bu eser, önemli bir dönemin sosyolojisini anlatırken okuru veya izleyeni içine çeken, mükemmel bir eserdir.
1920’lerde Amerika Birleşik Devletleri
1920’lerin Amerikası, “Jazz Age” (Caz Çağı) ya da “The Roaring Twenties” (Kükreyen Yirmiler) olarak bilinir. Fitzgerald, aynı zamanda “Caz Çağı” terimini ilk kez kısa öykü koleksiyonu olan “Caz Çağı Öyküleri” adlı eseriyle literatüre kazandırmıştır. Amerika’da bu dönemin başlaması ise 1920’den 1933’e kadar alkollü içeceklerin satışını yasaklayan yasa ile başlar. Bu süreçte, caz, yasadışı gizli içki satılan yerlerde yaşanan eğlence ve çalınan müzik nedeniyle “ahlaksızlık”la anılmaya başladı. Böylece, “speakeasy” adı verilen, “sessiz konuş” anlamındaki yeraltı barları zenginleşmiştir. Artan içki tüketimi, yasakların insanlar üzerinde kışkırtıcı etkisini de gösterir. Böylelikle, ülkeyi krize sürükleyen, yasal olmayan ciddi bir ekonomik sirkülasyon yaşanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’da artan sanayileşme ve köyden kente yaşanan göçle birlikte, aşırı tüketim ile zarar gören bir toplum oluşmuştur. Elektrikli ev aletleri, otomobiller ve diğer tüketim ürünlerinin popüler hale gelmesiyle insanların yaşam standartlarının hızla yükseldiği bu dönem ortaya çıkmıştır. Ancak, bu gelişmeler “Amerikan Rüyası olarak bilinen ideale zarar verecek ve 1928’de Büyük Buhran olarak bilinen küresel ekonomik krize zemin hazırlayacaktır. Öte yandan, bu dönemde büyük partiler ve yüksek harcamalarla Amerika Birleşik Devletleri, insanların zihinlerinde “Amerikan Rüyası”nın bir simgesi haline gelmiştir. Günümüzde dahi dünyanın dört bir yanından insanlar “Amerikan Rüyası”nı yaşamak için planlar yapmakta ve büyük harcamalar yapmaktadır. Toplumlar üzerine yapılan bu konumlandırma, ABD’nin günümüzdeki itibarını güçlendirmektedir.
Muhteşem Gatsby
Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby eserinde, Jay Gatsby karakteri aracılığıyla dönemin toplum yapısını sentezleyerek sunar; böylece okuyucu hem karakterle hem de dönemle bağ kurabilir. Hikayenin, Nick Carraway tarafından gözlemci bakış açısıyla anlatılması, hikayenin anlatımını ve gözlem kalitesini oldukça arttırıyor. Gatsby’nin partilerindeki sınırsız içki tüketimi, dönemdeki alkol yasağının ironik bir sembolü olarak romanda yer alır. Dönemin zengin kesimi, yasaklara rağmen sınırsız bir eğlence ve tüketim kültürü içindedir. Fitzgerald, yeni zenginlerin ortaya çıktığı ve maddi refahın arttığı bir dönemde Amerikan Rüyası’nı sorgularken, Gatsby’nin aşık olduğu Daisy Buchanan karakteri üzerinden Gatsby gibi sonradan zengin olanların, “Old Money” olarak bilinen elit çevreye hiçbir zaman tam anlamıyla kabul görmediğini gösterir. Bu sınıf farkları, Amerikan Rüyası’nın gerçekliğinin ve samimiyetinin bir yalan olduğunu anlatır.
Diğer yandan, 1920’lerde Amerika’da şehirleşmenin arttığı, kadınların daha fazla özgürlük kazandığı ve geleneksel değerlerin zayıfladığı bir dönemdi. Daisy Buchanan ve arkadaşları, dönem kadınlarının daha özgür ve modern bir yaşam tarzını benimsemiş olduklarını simgeler. Ancak bu özgürlük aynı zamanda bir tür boşvermişlik ve duygusal boşlukla da tanımlanabilir. Gatsby’nin Daisy için duyduğu saf aşk, bu dönemin ahlaki çöküşünü gözler önüne serer. Fitzgerald, zenginliğin ahlaki değerlerin yerini aldığını ve aşk ile sadakat gibi kavramların önemini kaybettiği bu çöküşü etkileyici bir şekilde okurlarına aktarmıştır.
Gatsby’nin trajik sonu, Amerikan Rüyası’nın herkes için ulaşılabilir olmadığını ve bu hayalin peşinden koşmanın kötü sonuçlar doğurabileceği mesajını taşıyor. 1920’lerin Amerika’sı dışarıdan bakıldığında zenginlik ve refahla tanımlanırken, Fitzgerald bu dönemin altında yatan ahlaki çöküşü ve toplumsal boşluğu eleştirir.
Kitabın 2013 yapımı Baz Luhrmann imzalı film uyarlaması ise eseri beyaz perdeye şahane bir görsel şölenle taşınmış ve kitaptaki temaları çağdaş bir bakış açısıyla yorumlamıştır. Film, Gatsby’nin ihtişamlı yaşamını renkli, göz alıcı ve çarpıcı görsellerle sunmasıyla kitaptan ayrılan farklı bir perspektif sunar. Luhrmann, kitaptaki caz müziğini modern pop ve hip-hop müzikleriyle harmanlayarak izleyiciye o dönemdeki aşırılığın çarpıcılığını hissettirir ve aynı zamanda bu aşırılıkların altındaki yozlaşmayı da yansıtır. Filmin oyunculukları da dikkat çekicidir; Leonardo DiCaprio ve Tobey Maguire’ın oyunculuk performansları, filmin kalitesini başka bir boyuta taşır. Hem kitap hem de film, birbirini tamamlayan ama aynı zamanda farklı yollarla harika mesajlar ve duygular içerir.
Muhteşem Fıtzgerald
Fitzgerald, eserlerinde Amerikan toplumunu ve ruh halini eşsiz bir derinlikte aktarmıştır. Onun eserleri, 20. yüzyıl başlarının Amerika’sını tanımlamak için benzersiz bir pencere sağlarken özellikle “Muhteşem Gatsby” gibi eserleri, dönemin toplumsal yapısına dair önemli bir kaynak sağlıyor. Kalemi, yalnızca sınıfsal ayrımları ve ahlaki çöküşü gözler önüne sermekle kalmayıp aynı zamanda aşkın aldatıcı ve kırılgan doğasını da akıcı bir dille işliyor. Fitzgerald’ın edebi mirası, Amerikan rüyasının çöküşünü ve insan doğasının karmaşık yapısını en incelikli şekilde aktarmıştır.
Yorumunuzu Yayınlayın