Toplumsal Normların Gölgesinde Verilen Özgürlük Mücadelesi

Medyada, kenarda köşede görmeye alıştığımız, eril bir dile ya da bakış açısına sahip kadınların aksine, filmin yönetmeni: Deniz Gamze Ergüven.

Filmin ilk gösterimi, Cannes Film Festivali’nde gerçekleşmiş ve film Altın Küre Ödülleri’nde “En İyi Yabancı Dilde Film” kategorisinde aday gösterilmiştir.

Filmin Konusu

Mustang filminde hane, beş kız kardeş için daha çok ‘tımarhane’ ve zamanla ‘hapishane’ anlamlarıyla var oluyor.

Her ne kadar film, eril bakıştan uzak olsa da konu olarak ataerkil düzeni ve bu düzende hayatlarından koparılan kadınları anlatıyor. Filmin trajik hikayesini kardeşlerin en küçüğü olan Lale’nin gözünden izliyoruz.

“Her şey göz açıp kapayana kadar değişti.” Mustang, Lale’nin bu sözleriyle başlıyor. Yaz tatilini haber veren zilin çalmasıyla beraber öğretmeninin kucağında ağlayan bir öğrenci, görüş alanımıza giriyor: Kucağında içli içli ağladığı öğretmeni İstanbul’a gideceği için zor da olsa onunla vedalaşıyor.

Filmde Eril Şiddet

Açılış sahnesinden sonra Lale ve ablalarını, okuldan arkadaşlarıyla denizde eğlenirken izliyoruz. Üstlerinde okul formaları hep beraber deve güreşi oyununu oynuyorlar.

O gün, gerçekten de okul hayatlarının son günü olduğunu bilmeden eve gelen kızlar; babaannelerinden gelen fiziksel şiddete maruz kalıyor. Özellikle de yaşça daha büyük olan Sonay, Selma ve Ece. Bu şiddetin açıklaması basit: Kızların, hayatlarında söz hakkına sahip olan mahalleliler; onları görmüş. Erkeklerin enselerinde, babaannelerinin deyimiyle; kendilerini tatmin ederlerken. Kızların gözünde oynadıkları oyun, doğal olsa da artık hiçbir şey aynı olmayacaktır. Gri, şekilsiz elbiselerin içinde ahlak bekçiliği yapan kadınlar ve ‘kızlar, ya bozuk çıkarsa’ korkusuyla yaşayan babaanne, ataerkil düzende sadece yan rollerdir. Henüz sıra, başrole gelmemiştir.

Akşam eve gelen amcanın sinirini yatıştırmaya çalışan babaanne, durumun vahimliğini bir kez daha gözler önüne serer. Çok değil birkaç saat önce kızların saçına yapışarak odaya çeken kendisi değilmiş gibi oğlunu engellemeye çalışır. Çünkü artık avcı sahnededir. Ve onun fiziksel şiddeti, ergenlik çağlarında olan öksüz beş kızın kaldırabileceği bir şiddet değildir.

Ertesi gün, kızlar bekaret kontrolü için hastaneye götürülür. İçeri giren Sonay, Selma ve Ece’nin sonuçları tatmin edicidir. ‘Bozuk’ değillerdir. Bir nevi manav tezgahındaki sebze, meyve muamelesi gören kızları; babaanneleri gülerek karşılar. Çürük sebze, meyvenin alıcı bulamayacağı gibi bozuk kızlar da koca bulamayacaktır.

‘Kadın dediğin…’

Olayların bundan sonrası kızlar için tam bir felakettir. Sağlamlıkları test edilmiş olsa da sergilendikleri tezgâhta parlamaları da gerekir. Eve kısılmalarına sebep olan ahlak bekçisi gri elbiseli teyzeleri tekrar görürüz. Bu sefer amaçları; kızları şikâyet etmek değildir. Kendi üstlerinde olan elbiseleri, onlara da giydirmek ve ev kadınlığına hazırlamaktır. Lale, bu durumu “İçinden çıkamadığımız bir ev kadını fabrikası.” olarak özetler.

Fabrika kurallarında ilk olarak ahlak bozucu şeylerin yasaklanması vardır. Telefon, sakız, renkli giysiler ve dahası. Yemek yapmaktan, dikiş tutmaya kadar birçok eğitimden geçerler. Kadınların yapması gereken şeyleri öğrenir, olmaları gerektikleri yeri bilirler. Maç izlemek isteyen Lale’nin amcasından duyduğu gibi “Senin yerin, statta erkeklerin yanı değil.” Erkekler, rakı bardakları ve mezelerle donatılan bir masada oturup maç izlerken; kadınlar, ellerinde iğne iplik dizi izlerler. Arka plandan sesi yükselen dizinin konusunu kestirmek zor değildir. Kadınlara, yaşadıkları hayatı olağan gösteren hegemonik erkekliğin ürünlerinden biridir.

Eril Şiddet Sadece Kadınlara Yönelik Değildir

Her açıdan güçlü olması gereken erkekler, modern zamanın güç arenası olan stadyumda kavga çıkarır. Verilen ceza doğrultusunda birinci öznelerin yeri boşalınca taraftar olarak sadece kadınlara ve çocuklara izin verilir. Ana haberlerde dahi yer bulabilen bu gelişmeyle kadınlara fikirleri sorulur. “Allah, erkeklerden razı olsun.” Maça girmek için fazlasıyla heyecanlı olan orta yaşlı bir kadının cümlesidir bu. Erkeklere, şiddeti için teşekkür eder. Çünkü onların şiddeti sayesinde stadyumda maç izleme fırsatı bulmuştur.

Kızlar da bir yolunu bulup hapishanelerinden kaçarak maça gider. Üstelik maça giden bu yolculukta filmde güvenebileceğimiz tek erkek olan Yasin ile tanışırız. Yola atlayan kızları, kamyonuna alıp kadınları maça götürmek için tutulmuş olan arabaya yetiştirir.

Yasin’in adı dışında vermemiz gereken bir bilgi de uzun saçlı olmasıdır. Her ne kadar kadınlar, olağanüstü durumlar dışında maça giremiyor olsalar da ‘uzun saç’ onlara ait bir simgedir. Filmin son sahnelerinde duyulduğu gibi uzun saçlı erkek ‘ibne’ yaftalaması ile karşı karşıyadır. Çünkü ataerkil düzende marjinallere de yer yoktur. Tek tip erkeklik vardır. O tek tip erkek, herkesten üstündür. Tıpkı kızların amcası gibi.

Tuğba Sunguroğlu, Doğa Zeynep Doğuşlu, Elit İşcan, İlayda Akdoğan, Güneş Şensoy

”Beğendin mi oğlum?”

Yaz tatilini, üstlerine örülen duvarlar altında geçirmeye çalışan kızlar için sürpriz konuklar vardır: Alıcılar. Koltuklara dizilip kahvelerini beklerler. “Beğendin mi oğlum?” Oğluna, tezgâhtan ürün seçiyormuş gibi hisseden kadın; Selma’yı görmezden gelerek oğluna döner. Olumlu cevap alınınca düğün hazırlıklarına başlanır. Kimse, Selma’ya müstakbel eşini beğenip beğenmediğini sormamıştır. Çünkü onun fikrinin bir önemi yoktur. “Verilip gitmiştir.” Artık bir alıcısı vardır.

Çeyiz sandıkları, gelinlik provaları ve kilitli dolapta tutulan cinsel eğitim tamamlanır. Cinsellik, bir tabudur. Cinsellik eğitimiyle ilgili kitabı da sadece vakti gelen okuyabilir. Filmde bu kitaba ilgi duyanın sadece Lale olduğunu görürüz. Hatta kitaba dalıp dolmaları yakmıştır. Cinsellik konusunda en toy odur. Ve film, onun gözünden olduğu için tam net belirtilmese de ablalarına yönelik cinsel taciz söz konusudur. Hem de namus konusunda en çok konuşan amcaları tarafından.

Namus Görünen Bir Şey Midir?

Gün geçtikçe kaçması daha da zorlaşan hapishaneden çıkabilmek için iki giysi kodu vardır: Beyaz ve gri. Eğer griyi giyip uzun saçlarını düzgünce toplarlarsa babaanneleriyle beraber köy merkezine inebilirler. Bu, deyim yerindeyse avluya çıkmak gibidir. Süreli bir çıkıştır. Diğer giysi kodu ise beyazdır. Gelinlik ve kefen.

İlk sahnelerde babaanneleri tarafından odaya çekilen, bekaret kontrolüne götürülen Sonay, Selma ve Ece bu şekilde evden ayrılmıştır. Ece’nin kaçış bileti, ablalarının gelinliklerinden farklı olarak kefenle çıkmaktır.

Ataerkil şiddetin en önemli güç unsurlarından olan silah, düğün gününde de gecesinde de karşımıza çıkar. Buradaki güç gösterisinin sebebi; mutluluktan olsa da birkaç saat sonra Selma’nın kayınbabasının belindeki silahı, hastanedeki hemşireye gösterme sebebi farklıdır. Gelinleri, kanlı çarşaf verememiştir. Büyük bir namus göstergesi olan çarşafı görememeleriyle beraber hastaneye koşarlar.

Tuğba Sunguroğlu

Sonay ve Selma’nın evlilik hayatları gösterilmezken; evde kalan Ece, Nur ve Lale’nin hapishane hayatını izlemeye devam ediyoruz. Artık evlenme sırası Ece’ye gelince, hapishane onun için tımarhaneye dönüşüyor. Ece’nin düşüncelerinin üstünde duran kara bulutları kovmak ise imkânsız bir hale geliyor.

Bir akşamüstü yemek masasında otururlarken, kardeşlerine gizlice el hareketleri göstererek onları güldürüyor. Arka planda açık olan televizyondan “Kadınlar, ortalık alanda kahkaha atmaz.” nidaları duyulurken. Sonunda gülüşmelere dayanamayan amcası, onu masadan sertçe gönderip yemeğine devam ediyor. Birkaç dakika sonra içerden gelen ateş sesiyle masadan hızla kalkıyorlar. Eril şiddet unsuru olan amcasının silahıyla kendini vurarak intihar ediyor, Ece.

Kadınlar Ne Kadar Özne?

Görsel kaynak: https://dialmformovie.net

Ece’nin, kefenlenerek gömülmesini ve arkasında kalan dört kız kardeşinin birbirlerine sarılarak ağlamasını görüyoruz. Ama herhangi bir değişim göremiyoruz.

Ece’nin varlığı gibi ölümü de hiçbir şeyi değiştirmiyor. Aynı etkisiz unsur, kadın. Sadece o öldüğü için evlenme sırası bir küçüğü olan Nur’a geçiyor. Yaz tatilinin bitip okulların başlamasıyla yaşıtları tekrar okula dönüyor. Nur ve Lale içinse aynı durum geçerli değil. Çocuk gelin dramı, Nur’un evlilik sürecine odaklanıldığında daha çok yüzümüze çarpıyor. Diğer ablalarında elinden bir şey gelmeyen Lale, Ece’nin de kaybıyla plan yapmaya başlıyor.

Özgürlüğe Doğru

Başından beri şiddet hali içinde değil de destek halinde olan Yasin, ona araba kullanmayı öğretiyor. Babaannesinin kilitli dolabından üçer beşer para alıp bir kenara koymaya başlıyor. Ve düğün günü geliyor. “Hani kız evi, naz eviydi?” diyerek ablasını, içeri çekip kapıları kilitliyor. Bu sahnede, daha önceki dakikalara bir gönderme de yapılıyor. Sevdiği erkekle evlenecek olan Sonay, düğün günü babaannesinin bu cümlesine kızarak kapıları açıyor. Başından beri fikri alınmadan, bir aileden ötekine verilen kadın; neden aile evinden çıkarken nazı çekilebilecek kadar önemli bir figüre dönüşüyor?

Ataerkil sistemden kaçarken; bu sistemden dışlanmış olan bir erkekten yardım alarak kızlar, otogara varıyor. Başından beri Lale için özgürlük ifade eden İstanbul’a yolculuk başlıyor. Yüzlerini okşayan güneş ışığına uyanırlarken, hep beraber olduklarını hayal ediyorlar. Sonay, Selma ve Ece de onlarla. Lale, filmin açılış sahnesinde olduğu gibi kapanış sahnesinde de başrol oluyor. Yanında da ataerkil düzeni olduğu gibi kabul eden gri kıyafetlilerden olmayan idealist bir kadınla: Öğretmeniyle.

Filme adını veren Mustang, yabani at demek: Başıboş gezen, ne yaptığını bilmeyen. Yabani bir at nasıl ehlileştirilmeye çalışılırsa kızlar da aynı şekilde evcilleştirilmeye çalışılıyor. Özgürlüklerinin önüne engeller çekiliyor. Ataerkil sistemden hem sözlü hem de fiziksel olarak şiddet görüyor; kurallara uymak zorunda bırakılıyorlar.

Lale’nin gözünden bu düzene ve getirdiklerine karşı bir isyan izlediğimiz. Film, özgürlükçü bir temayı kadınlar üzerinden işlerken; hegemonik erkekliği gerçekçi bir şekilde yansıtıyor. Çocuk gelin, aile içi taciz, kendi evlerinde tutsak olan kızlar ve belki de en önemli hakları olan eğitimin ellerinden alınması gibi önemli başlıklar; filmde izleyiciye çarpıcı bir şekilde aktarılıyor.

Kadının, sadece bedeninden ibaret bir nesne olarak algılanmasına yönelik büyük bir eleştiri yapılıyor. Kendi hayatında özne olmayan kurban kadınların hikayesi; özgürlüğünün peşinde koşarken, saçları savrulan beş kızın üstünden anlatılıyor.

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.