Bir ders projesi olarak başlayan ve kurulum süreci devam eden N'haber'in ilk sayısı, Temsil.org’da mikro-gazete olarak yayınlandı.
PROJE HAKKINDA
Proje ekibi, aldıkları geribildirimlerin olumlu sonuçlanmasıyla tekrardan harekete geçerek bir yayın ekibine dönüşme kararı aldı. Bu sayede N’haber.org kuruldu. Gazetenin ilk sayısı, N’haber.org sitesinin kurulum sürecinin devam etmesinden dolayı Temsil.org’da mikro-gazete olarak yayına sunuldu.
N’haber, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi bünyesinde kurulmuş bir yayın organıdır. Misyonu; tarafsız ve doğru haberciliği sağlayan süreli bir yayın olmaktır.
Bu projeye önderlik eden ve N’haber Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni olan Doç. Dr. Ayşe Nevin Yıldız’a ve N’haber.org’un kurulumunda emeği geçen Öğr. Gör. Erkin Gökçer Erdem’e teşekkürlerimizi bir borç biliriz.
İlke Taşdemir
Editör
BU MESLEKTE HATAYI TOPRAK ÖRTER: MOTO KURYELER
Geçtiğimiz pandemi sonrası paket servislerinde olağandışı bir artış oldu; moto kuryelerin varlığı trafikte gözle görülür bir yer edindi. Ama biz onları genellikle kaza ve ölüm haberlerinden tanıyoruz.
BU MESLEKTE HATAYI TOPRAK ÖRTER: MOTO KURYELER
BERFİN ERKOL VE İREM KARADUMAN’IN HABERİ
“Sadece sipariş değil, can da taşıyorlar.”
Geçtiğimiz pandemi sonrası paket servislerinde olağandışı bir artış oldu. Bu artış sonrasında moto kuryelerin varlığı trafikte gözle görülür bir yer edindi. Ama biz onları genellikle kaza ve ölüm haberlerinden tanıyoruz. Özellikle pandemi sürecinden bu yana moto kuryeler ve eve teslimat hizmetleri bizim için çok büyük bir kolaylık sağlamakta. Peki ya onların hayatı da yeterince kolay ve güvenli mi? Yaşadıkları sorunlar neler?
Bunu eski bir moto kurye olan Ulaş G. ve hala bu mesleği devam ettirmekte olan Ömür K. ile konuştuk. “Motorlar trafikte görmezden geliniyor. Biz dört kapılı araçlar için birer hayaletiz.”
Pandemiyle birlikte moto kurye sayısındaki artıştan sonra kaza oranlarında da ciddi artış gözlendi. Bunun başlıca nedenlerinden biri araçların motorları yok sayması. Ulaş G. bununla ilgili şöyle diyor: “Sürücüler trafikte kendi dört kapılı korunaklı araçlarını kullanırken aynı şekilde korunmayan motorların en ufak bir kazada bile büyük hasar alabileceğini gözden kaçırıyor. Şunu unutulmamalı ki motor kullanırken hata payı yok.”
Ulaş G’nin de bahsettiği gibi araçların trafikte motorları yok sayması ve motorluların aralardan geçmeye çalışması kazaların başlıca nedenleri. Ayna kullanımı, sinyal gibi belli başlı kurallara karşı özensizlik de bu sonuçları beraberinde getiriyor.
“Katil bariyer istemiyoruz.”
Trafikte motorların yaşadığı bir diğer sorun da refüj, yani bilinen adıyla “Katil Bariyer”. Bunlara bu ismin takılmasının önemli bir nedeni var. Çünkü otoyol kenarlarındaki refüj sistemleri motorcular için son derece tehlikeli bir ölüm tehdidi. Ulaş G. ile yaptığımız konuşmalarda bu konuda kampanyalar başlatıldığı ve devletin de bu durumla ilgilendiğini öğrendik.
“Çalışamadığım zamanların sorumlusu da benim.”
Kuryelikte çalışamama gibi bir lüksün olmuyor çünkü çalışmadığın saatler senin cebinden gidiyor. Bu konuda Ulaş G. ile yaptığımız konuşmada karşımıza A, B ve C olarak başlıca üç firma çıkıyor. “A firmasında haftada 6 gün 12 saat çalışma zorunluluğu var. B firmasında ise herhangi bir gün kısıtlaması yok ama saatlik ücret var. Bu da hız sınırlaması olduğu için kuryelerin daha çok para kazanmak için daha fazla saat çalışmak istemelerine neden oluyor. C şirketinde ise hız sınırlaması yok, dağıttığın sipariş başına ücret alıyorsun. Bu durum kazaları da beraberinde getiriyor. Herhangi bir kaza durumunda çalışamadığın günlerin sorumlusu sensin. Cebinden çıkıyor para. Hiçbir şekilde sana vaat edilen bir hak yok.
“Tek sigortam kendimim. Bağkur’umu kendim yatırıyorum.”
“Bu meslekte can güvenliği en aşağılarda. Bunun kabullenilmiş bir kader olduğunun en önemli örneklerinden biri de sigorta mevzusu.” Sigorta konusunda da çok sıkıntı yaşadıklarını belirten Ulaş G. Kuryelerin işe başlarken kendi sigortalarını kendilerinin yaptığını ve şirketlerin hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmediğini belirtiyor. “Bir ay çocuğumun nafakasını ödeyemedim.”
Moto kuryelerin yaşadığı bir diğer zorluk da hiçbir şekilde maddi güvencelerinin olmaması. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi şirketler, kaza riskinin fazlalığından dolayı sigorta yapmaktan kaçınırken moto kuryeler yaptıkları iş kazalarının bedelini hem maddi hem manevi açıdan kendileri ödüyor. Bu konuda konuştuğumuz moto kurye Ömür K. bize yaptığı kaza sonucunda yaşadığı sıkıntıları ve maddi zorlukları anlattı. “Yaklaşık bir ay önce trafikte önüme bir anda kıran aracın bana çarparak motorumu yan yatırması sonucu şiddetli bir kaza geçirdim. Motorla birlikte bir süre sürüklendim. Sol omzumda çıkık ve bedenimin birçok yerinde ezikler oluştu. Bu süreçte bir süre hastanede kaldım. Bir ay evde yattım. Çocuğumun nafakasını bile ödeyemedim. Bu dönemde masraflarımı emekli annem karşıladı. Benim açımdan çok sıkıntılı bir süreçti. Hem can güvenliğim açısından endişe duyarken hem de her an böyle bir kaza riskinde hiçbir güvencemin olmaması bana değersiz bir meslek yaptığımı düşündürüyor.”
“Bu işi meslek haline getirmiş mutlu kurye yok.”
Kuryeler 12 saat çalışan insanlar. Yaşadıkları sosyal sıkıntıları ise Ulaş G. şöyle anlatıyor: “Hayatları götürdükleri sipariş sayısından ibaret. Bu yüzden de sosyal hayat denilen şey onlar için bir saatlik öğle molasında yedikleri yemek. Saat kavramın yok. Günde on iki saat çalışıyorsun. Bu sebeplerden dolayı da herhangi bir sosyal hayatın içine dahil olmaları çok zor. Bu işi meslek olarak yapmak isteyen hiçbir arkadaşım yok neredeyse. Genelde paraya ihtiyacı olanların kısa süreli ya da ihtiyacı olan parayı kazanana kadar başvurdukları bir meslek dalı.”
Kuryeler kendi aralarında şöyle bir ibare de kullanıyorlar: “Motor ceketi kemiklerimiz kırılmasın diye değil, cesedimiz dağılmasın diye var.” Bu da aslında nasıl bir can pazarında olduklarının acı bir örneği. Bu yüzden de Ulaş G. ‘nin tüm meslektaşları adına trafikteki diğer araçlardan isteği “Bizim sadece sipariş değil, can da taşıdığımızı bilerek ve trafikte bizi görmezden gelmeyerek araç kullanmaları. Biz onlar gibi dört kapılı ve kapalı bir aracın içinde değil, bedenimiz darbelerden korunaksız bir şekilde yolculuk yapıyoruz.”
Çalışma şartlarına, yaşadıkları sorunlara, istek ve taleplerine Ulaş G. ve Ömür K. sayesinde yeniden dikkat çekiliyor. Bu şartların zorluklarıyla devam eden moto kuryeler kısa süre içinde bir iyileştirme bekliyor. Zorlu şartlarda çalışan kuryeler, sosyal güvenceleri üzerinde de bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyor. Ulaştırma Bakanlığı’nın şu anki gündeminde böyle bir bildiri taslağı gözükmese de kuryeler, kısa sürede şartları üzerinden bir iyileştirme bekliyor.
YARGI-ADLİYE
ÖNLENMESİ MÜMKÜN ÖLÜMLER
İnşaatında üniversite öğrencisi iki gencin hayatını kaybettiği, bir gencin ağır yaralandığı Merkez Ankara Projesi’nin ikinci duruşması 19 Aralık Salı günü görüldü.
ÖNLENMESİ MÜMKÜN ÖLÜMLER
SEDA ÖZKAN’IN HABERİ
İnşaatında üniversite öğrencisi iki gencin hayatını kaybettiği, bir gencin ağır yaralandığı Merkez Ankara Projesi’nin ikinci duruşması 19 Aralık Salı günü görüldü. Savcının kazanın önlenmesinin mümkün olduğunu yazdığı iddianamede, beş inşaat çalışanı sanık olarak yer aldı. Hayatını kaybeden Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Taha Öztürk’ün ailesinin avukatı Murat Yıldız asıl sorumluların yargılanmadığını ifade ederek mahkemeden adil yargılama talep etti.
Ankara Valiliğinin fırtına ve sağanak yağış uyarısına rağmen gerekli önlemlerin alınmadığı Merkez Ankara Projesi’nde, stajyer öğrencilerin üzerlerine zemine sabitlememiş beton kalıbın şiddetli rüzgâr etkisiyle devrilmesi sonucunda hayatlarını kaybettikleri iş cinayeti davası 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Cumhuriyet Başsavcılığı hazırladığı iddianamede devrilen kalıbın kaza öncesinde zemine sabitlenmesiyle ve hava koşulları için alınabilecek tedbirlerle kazanın önlenmesinin mümkün olduğunu mahkemeye sundu.
Pasifik İnşaat ve taşeron Bozbaşoğulları firmasının inşaatını yaptığı Merkez Ankara Projesi’nde iş veren vekili, inşaat mühendisi, ustabaşı, iş güvenliği uzmanı ve proje müdürü olarak çalışan beş kişi, iş sağlığı ve güvenliği ilgili önlemleri almadıkları gerekçesiyle sanık sandalyesine oturdular. Pasifik İnşaat ve Bozbaşoğulları firması mahkemeye verdikleri beyanda tüm yetki ve sorumluluğun bu beş çalışanda olduğunu ifade ettiler.
Hayatını kaybeden Taha Öztürk’ün ailesinin avukatı Yıldız, ‘’Çorlu tren kazasında olduğu gibi yine birkaç çalışanın, mühendisin sanık olarak huzura çıkarıldığını, gerçek sorumluların tespit edilmediğini, Pasifik İnşaat ve taşeron firmaların kusurlarının bulunması halinde iddianamede ismi geçmeyenlerin mahkemede hazır bulundurulmasını talep ettiklerini.’’ ifade etti.
Olaydan sonra seksen üç gün hastanede kalan ODTÜ öğrencisi Ege Kıratlı duruşma sonrası yakınlarıyla yaptığı basın açıklamasında “Arkadaşlarımız Taha Öztürk’ün ve Emre Çetin’in ölümüne sebebiyet veren gerçek sorumluların yargılandığını görmek istiyoruz.’’ dedi.
Davayı izleyen Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Nihal Evirgen ise 12 Mart 2024 tarihine ertelenen davanın duruşmasına tüm kesimlerden destek beklediklerini söyledi.
.
BELGESEL YÖNETMENİNİN DAVA SÜRECİ DEVAM EDİYOR
16 Ocak 2024 tarihli son duruşmada bilgisayarda çekimi Sibel Tekin’e ait olmayan yurt dışı eylem ve cenaze fotoğrafları çıktı.
BELGESEL YÖNETMENİNİN DAVA SÜRECİ DEVAM EDİYOR
NUMAN EMRE YILMAZ’IN HABERİ
Duruşmada neler oldu?
16 Ocak 2024 tarihli son duruşmada ise incelenmeyen son bilgisayar da incelendi, raporu geldi. Bilgisayar’da çekimi Sibel Tekin’e ait olmayan yurt dışı eylem ve cenaze fotoğrafları çıktı. Bunlar bilgisayara bile indirilmemiş çerez olarak girilen sitede otomatik indirilen görüntülerdi.
Mahkemede Tekin, “Ben indirmedim, bir çalışma yapmadım, ön bellekte bulunuyorlar, var olan dosyalar bana ait görseller değil. Şayet Ankara’da olsaydı, ben de çekmiş olabilirdim. Suç da olmadığını belirterek bunları söylüyorum.” ifadelerini kullandı.
Sibel Tekin’in avukatı ise, “Bu aşamada müvekkilimin suçsuz olduğu sabit hale gelmiştir. Bir suç olsaydı mahkeme çoktan sanığa bağlardı. Resim ve görsellerin Sibel hanımla bir ilgisi yoktur. Beraat kararı istiyoruz. Eğer dosyada beraat kararı varsa, geç kalınan her gün adaleti geciktirecektir.” ifadelerini kullandı.
Ev aramasında bütün dijital verilerin gerekli gereksizliğine bakılmaksızın alındığı belirtildi. Avukatları dilekçe vererek ifadelerini talep edecek. Savcılık, Sibel Tekin hakkında örgüt üyeliğine dair kaydolup olmadığı hakkında MİT’ten rapor istedi. Mahkeme ise 5 Mart 2024 saat 11.15 tarihine ertelendi.
Kararın hala erteleniyor olması ve hala beraat kararı çıkmaması salonda tepkilere yol açtı.
Mahkeme çıkışındaysa Sibel Tekin, en yakın zamanda adaletin yerini bulmasını istediğini ve mesleğini icra etmesinin suç sayılamayacağını belirtti. Sevenleri, meslektaşları, öğrencileri ve insan hakları savunucuları kendisini adliyede yalnız bırakmadı.
Bir sonraki duruşmada, MİT’ten gelecek rapor ışığında mahkemenin seyri değişecek, 5 Mart tarihi, davanın önemli bir ayağı ve belirleyici aşaması olacak. Bütün bir dava sürecininse son ayağı olması bekleniyor.
Neler olmuştu?
Belgesel yönetmeni Sibel Tekin, kalıcı kış saati uygulaması ile hava aydınlanmadan işe giden insanları konu edinen “Karanlıkta Başlayan Hayat” belgeseli için 15 Aralık 2022 günü saat 06.15’te Ankara Tuzluçayır’da çekim yapıyordu. Tuzluçayır’daki çekimden iki gün öncesindeyse Kızılay’da çekim yapmıştı. Tuzluçayır’daki çekimden 19 saat sonra ihbar üzerine göz altına alındı. İnfaz memurlarının servisini ve polis noktasını görüntüye aldığı iddia edildi. Karanlıkta çekim yapıyor olması da şüpheleri arttırmış ve örgüt adına keşif yaptığı öne sürülmüştü. Daha sonraki süreçte ise dijital verilerine ve bazı kitaplarına el kondu. Sanığın avukatının 26 Ocak tarihli tahliye dilekçesi okunduktan sonra, Sibel Tekin ayda iki kez imza ve yurt dışı çıkış yasağı ile tahliye edildi. İlk mahkemede de dijital inceleme raporlarında infaz memurlarını çekmediği ortaya çıktı.
.
BOŞANAN KADINLAR FAKİRLEŞECEK Mİ?
Türkiye’de boşanmalar yaygınlaşıyor ve bu durum kadınları ekonomik sıkıntı ile karşı karşıya bırakıyor.
BOŞANAN KADINLAR FAKİRLEŞECEK Mİ?
KÜBRA ÇELEBİ’NİN HABERİ
Türkiye’de boşanmalar yaygınlaşıyor ve bu durum kadınları ekonomik sıkıntı ile karşı karşıya bırakıyor. Son yıllarda gündemdeki konulardan biri olan “süresiz nafakanın kaldırılması” sıkıntıları daha da büyütüyor.
Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesine göre, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Çalışmak nafakaya engel mi?
Bu tarz konularda en yüksek mahkeme olan Yargıtay kararlarının dikkate alındığını söyleyen Avukat S.A, “Kişinin gelirinin miktarı, hayat standartları, yaşam tarzı gibi etkenler önemlidir. Çalışsa bile geliri yoksulluktan kurtarmıyorsa yine de nafaka alabilir.” dedi.
Süresiz nafaka: Kaldırılmalı mı, kaldırılmamalı mı?
Süresiz nafakanın kaldırılması gerektiğini savunanlar, bu uygulamanın haksız bir yük oluşturduğunu ve boşanmış eşlerin yeni bir hayat kurmalarını engellediğini ileri sürüyor. Ayrıca bu düzenlemenin boşanmış kadınları çalışmamaya teşvik ettiği ve erkeklerin evlenmekten çekinmesine neden olduğu da dile getiriliyor.
Süresiz nafakanın kaldırılmaması gerektiğini savunanlar ise, bu uygulamanın boşanmış eşlerin mağduriyetini önlemeye yardımcı olduğunu ve sosyal adaleti sağladığını düşünüyor. Ek olarak, süresiz nafakanın kadınları ekonomik açıdan güçlendirdiği ve evlilik içi şiddetin önlenmesine katkıda bulunduğu ifade ediliyor.
Boşanma oranları yükseliyor mu?
TÜİK verilerine göre, 2022 yılında Türkiye’de boşanan çiftlerin sayısı 180 bin 954’tür. Bu sayı, 2021 yılına göre %2,13 artış gösterdi. Boşanan çiftlerin %54,3’ü, evlilik süresi 10 yıl ve altı olan çiftlerden oluştu. Boşanan çiftlerin %31,98’inde, çocuk sahibi olan çiftler yer aldı.
Bu istatistikler, Türkiye’de boşanmaların yaygın bir sorun haline geldiğini gösteriyor. Boşanmalarda nafaka, önemli bir rol oynamaktadır. Nafaka alan kadınların oranı, genel nüfusa göre daha yüksektir. Bu durum, kadınların ekonomik olarak daha dezavantajlı durumda olduğunu gösteriyor.
Hukuken doğru mu?
Süresiz nafakanın kaldırılması konusuna farklı görüşler olmakla birlikte, tartışmaya çok açık bir konudur. Hukukçular arasında da farklı görüşler bulunmaktadır.
Avukat E.O, “Bu uygulamaya baktığımızda, erkek açısından bir mağduriyet söz konusu olabilir. Ancak, Türkiye genelinde kadınların ekonomik özgürlükleri kısıtlıdır ve boşanmadan sonra genellikle çocukların bakımını da kadınlar üstlenmektedir. Kadına belirli bir nafaka vererek onun yaşamını istikrara kavuşturmadığımız takdirde, evlilik birliği içinde sahip olduğu refah sağlanmamış olacaktır. Kişisel görüşüme dayanarak ve kadınlar açısından empati kurarak, süresiz nafakanın kaldırılmasını doğru bulmuyorum. Tabii ki, bu konudaki tartışmalar çok ve hala devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
Avukat A.T, “Süresiz nafakanın suistimal edildiğini düşünüyorum. Bu uygulama bir cezalandırma aracı haline gelmiştir. Nafaka yükümlüsü eş, boşandıktan yıllar sonra dahi, eski eşine nafaka ödemek zorunda kalmaktadır. Bu durum, nafaka yükümlüsünün yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkilemektedir. Ayrıca süresiz nafaka, nafaka veren kişinin yeni bir evlilik yapmasını da zorlaştırmaktadır. Bu nedenlerle, süresiz nafakanın kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Nafaka, boşanma sonrası eşlerin ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, geçici bir süre için verilmelidir.”
Tek güvencemiz elimizden alınacak!
İsmini vermek istemeyen S.O. ise, “20 yıllık evliliğimden sonra boşandım. Boşanma sürecinden sonra hem ekonomik hem de psikolojik olarak çok zorlandım. Boşanma sonrası aldığım nafaka, aylık 2 bin Türk lirası. Bu miktar, geçimimi sağlamada yeterli değil. Faturalar, eğitim ve ulaşım masrafları gibi temel giderleri karşılamakta zorlanıyorum. Çocuklarımın okul masraflarına bile yetmiyor bu nafaka. Boşandıktan sonra çalışmaya başladım, ona rağmen çocuklarımın eksiklerine yetişemiyorum. Nafaka kesilirse ne yapacağımı inanın bilmiyorum. Çocuklarımla birlikte açlık sınırının da altında kalacağız. Tek güvencem de elimizden alınacak, bizi de yoksulluk çukuruna itecek.” ifadelerini kullandı.
Süresiz nafakanın kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin henüz kesin bir adım atılmadı. Ancak, bu konudaki tartışmaların devam edeceği ve yakın gelecekte bir karar alınmasının muhtemel olduğu söylenebilir. Bu karar, Türkiye’de yaşayan milyonlarca kadın için önemli bir dönüm noktası olacak. Eğer süresiz nafaka kaldırılırsa, bu mağduriyetleri gidermek için yeni bir düzenleme yapılmalı ve nafaka alan kişilerin ekonomik açıdan güçlendirilmesini amaçlamalıdır.
EKONOMİ
YENİ YIL İLE TEKNOLOJİK ÜRÜNLERE GELEN ZAMLAR CEPLERİ YAKIYOR
Yeni yıl ile gıda, yeme-içme, tarım, eğitim, eğlence, sağlık, teknoloji, beyaz eşya, elektronik gibi birçok sektörde fiyat artışları meydana geldi.
YENİ YIL İLE TEKNOLOJİK ÜRÜNLERE GELEN ZAMLAR CEPLERİ YAKIYOR
BEGÜM KARTAL’IN HABERİ
Yeni yıl ile gıda, yeme-içme, tarım, eğitim, eğlence, sağlık, teknoloji, beyaz eşya, elektronik gibi birçok sektörde fiyat artışları meydana geldi. Gelen zamlar alım gücünü iyice zorlaştırdı. Vatandaşlar yeni yıl zamları gelmeden önce, 2023 yılının son günlerinde ihtiyaçları olan ürünleri zamlardan etkilenmeden almak için AVM’lere akın etti. Mağazalarda 2023 yılının son günlerinde uzun kuyruklar oluştu. Markaların yaptığı yıl sonu indirimleri de satışları hareketlendirdi.
2023 yılı aralık ayının son haftalarında pek çok markada oluşan kuyruklardan dolayı yoğunluk yaşandı, AVM’lerdeki mağazaların kasaları normal şartlarda 22.00’de kapanmasına rağmen ödeme yapan müşteriler kuyruk oluşturduğu için kasalar birkaç dakika geç kapandı, hatta bazı müşterilerin işlemleri yarıda kaldı. Müşteriler bazı ürünlerini alamadan kasalarda işlemlerini tamamlayabildi, bazı müşterilerin işlemleri bir sonraki güne kaldı. Birçok mağazanın çalışanları ve müşterileri yoğunluktan mağduriyet yaşadı.
Zam oranı çok yüksek olan sektörlerden biri: Teknoloji, elektrik sektörü
2023 yılında döviz kurunda gerçekleşen artışlar teknolojik ürünlerde özellikle beyaz eşya, telefon, elektrikli ev aleti, bilgisayarlar gibi ürünlerde fiyat artışına sebep olmuştu. 2024 yılında da bu artışların devam edeceği uzmanlar tarafından açıklandı. Beyaz eşya, telefon, elektrikli ev aleti, bilgisayar gibi ürünlere ihtiyacı olan vatandaşlar bu durumdan çok şikayetçi.
Bir markanın beyaz eşya sorumlusu olan K.Y. “2023 yılı aralık ayının son haftasında üst sınıf büyük boy buzdolabı 45.000 liraya satılırken, 2024 yılı ocak ayının ilk haftası aynı buzdolabı gelen zamlar ile 55.000 lira civarında satılmaya başlandı, bu da zam oranının yaklaşık olarak yüzde 25 oranında bir artış olduğunu söyleyebiliriz.” dedi.
Farklı bir firmanın beyaz eşya müdürü olan A.Ö. ise “Fiyat artışları hız kesmeden devam ediyor, zaten 2023 aralık ayında da her hafta ürünlere fiyat güncellemesi yapıyorduk, ayrıca ürünler her geçen gün daha da zamlanıyor.” diye ekledi.
Ünlü bir telefon ve bilgisayar markasının satış danışmanı olan E.Ç. de “Özellikle üst model telefon ürünlerine her an zam gelmesini bekliyoruz, yüzde 20 oranında zam geleceğini varsayarsak örneğin 2023 yılında 10.000 lira olan bir cep telefonunun bu artış oranı ile 2024 yılında 12.000 liraya satılmaya başlayacak.” şeklinde konuştu.
Ayrıca uzmanlar dövizdeki artış gibi talepteki artış ve lojistik maliyetlerindeki artışın fiyatlara zam gelmesine neden olduğunu belirtiyor. Elektronik ve teknoloji sektöründe çalışanlar da aktardığı gibi yeni yıl zamları çok yüksek oranlarda fiyat artışına neden oldu. Vatandaşın yaşadığı ekonomik zorlukların bu zamlar ile daha da artacağı tahmin edilmektedir.
SAĞLIK
SALGIN HASTALIKLAR YIKIP GEÇİYOR
Havaların soğumasıyla birlikte mevsimsel dalgalanmalar, hastalıkların artmasına neden oldu. Uzmanlar salgına karşı alınacak önlemlerin önemini vurguluyor.
SALGIN HASTALIKLAR YIKIP GEÇİYOR
FAİKA BAYOĞLU’NUN HABERİ
Havaların soğumasıyla birlikte ani sıcaklık düşüşleri ve mevsimsel dalgalanmalar, hastalıkların artmasına neden oldu. Özellikle çocuklar, hamile kadınlar, yaşlılar ve kronik hastalığı olan bireyler olmak üzere salgın, insanlar arasında büyük endişe yarattı. Uzmanlar, Covid-19 ve influenza vakalarının arttığını ve acil servislerin ile polikliniklerin dolup taştığını belirtti.
Hastaneler dolup taştı
Salgın, tek bir enfeksiyonun değil birçok enfeksiyonun birleşimi sonucunda ortaya çıkıyor. Aile Hekimi Dr. Y. A., Covid-19, İnfluenza, RSV ve Adenovirüs gibi mevsimsel virüslerin birleşimiyle oluşan salgının, son yıllardaki en zorlu salgınlardan biri haline geldiğine dikkat çekti. Salgının belirtileri arasında şiddetli öksürük, baş ağrısı, ateş, nefes darlığı ve halsizlik öne çıkıyor; bu semptomlar ağır grip altında uzun sürebiliyor. Hastanelerin doluluk oranlarının artmasıyla birlikte, yeniden kapanma olasılığıyla ilgili endişeler de gündeme geliyor ancak Sağlık Bakanlığı henüz bir açıklama yapmadı.
Uzmanlar uyarıyor
Pandemi döneminde benzer durumlarla karşılaştığımızı hatırlatan uzmanlar, salgına karşı alınacak önlemlerin önemini vurguluyor. Soğuk havaların başlamasıyla birlikte kapalı ortamlarda geçirilen sürenin artması, salgının yayılmasına neden oluyor. Uzmanlara göre, toplu taşımalarda ve kapalı alanlarda maske kullanımı, kişisel hijyenin önemi ve sosyal mesafe kurallarına uyum, salgının yayılmasını önlemede büyük rol oynuyor. Ayrıca grip aşısının da önemli olduğu belirtiliyor.
KÜLTÜR-SANAT
BEYAZ PERDE 2024 DESTEKLERİNİ BEKLİYOR
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kamu kurumlarının 2024 yılı bütçe görüşmeleri tamamlandı.
BEYAZ PERDE 2024 DESTEKLERİNİ BEKLİYOR
BUKET SAYMAZ’IN HABERİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kamu kurumlarının 2024 yılı bütçe görüşmeleri tamamlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2023 yılında 16 milyar 505 milyon lira olan bütçesi, 2024 yılı için 38 milyar 964 milyon 106 bin lira olarak belirlendi. Yeni bütçenin belirlenmesinin ardından Bakanlığın vereceği destekler merak konusu oldu.
2023’te sinemaya 145 milyon lira destek
Kültür ve Turizm Bakanlığı, sinema sektörüne animasyon, kısa film, uzun metrajlı sinema filmi geliştirme, belgesel film yapım projeleri, senaryo ve diyalog yazım projeleri gibi farklı kategorilerde maddi destek sağlıyor. Bakanlığın 2023 yılının son toplantısında sinema sektörüne 46 milyon 500 bin lira daha destek sağlanmasına karar vermesinin ardından, toplam destek miktarı 145 milyon lirayı buldu.
Tarihi belgeseller destekleniyor
Sinema sektör temsilcilerinden oluşan Sinema Destekleme Kurulu, 2023 yılında değerlendirdiği 178 belgesel film yapım projesi arasından 42 proje için toplamda 6 milyon 750 bin lira tutarında destek sağlayacağını bildirmişti. Kurul tarafından desteklenmesi uygun bulunan belgesel film yapım projeleri içerisinde en yüksek desteği almaya hak kazananlar tarihi belgesel projeleri oldu. “Kırımdan Doğan Güneş: Gaspıralı”, “Kore’de Esir Olmak 1950-1954”, “Zerzevan’ın Gizemli Tarihi”, “Sandıktan Çıkan Tarih: Kıbrıs’ta Çanakkale Esirleri” adlı eserler geçmişe ışık tutan projeler arasındaydı.
“Zamansız” fark yarattı
2023 yılında desteklenen belgesel yapım projeleri arasında 300.000 lira ile en yüksek maddi desteği alan eserlerden biri, Mediha Didem Türemen’in “Zamansız” adlı belgeseli oldu. Mediha Didem Türemen, belgeseliyle Arktik Dünya Arşivi’nde yer alan ilk Türk sanatçı oldu. 2017 yılında kurulan Arktik Dünya Arşivi’nin dünyanın en önemli kültürel kalıntılarını korumak için inşa edildiği biliniyor. Türemen, 2020 yılında Bakanlık tarafından 2 milyon bütçe ile desteklenen, yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı “Kuru Otlar Üstüne” filminin yapımcılığını üstlenmiş, 2023’te izleyici ile buluşan film Cannes Film Festivali’nde ayakta alkışlanmıştı.
Animasyonda yerli yapımlar dönemi
Animasyon filmler 2023’te gişede ilgiyle karşılandı. Bakanlık destekli “Rafadan Tayfa: Galaktik Tayfa” toplamda 2,8 milyon seyirci ile yılın en çok izlenen filmi oldu. Yılın son kurul toplantısında “Kral Şakir” serisinin son filmi “Kral Şakir: Devler Uyandı” ile “Emiray Macera Yolcusu” filmleri destek sağlanan projeler arasında yer aldı. İki projeye toplamda 6 milyon destek sağlanmasına karar verildi.
2024’te beyaz perdenin payı ne olacak?
2024 yılında sağlanacak destekler şubat, mart, nisan ve eylül aylarında yapılacak kurul toplantıları ile belirlenecek. Desteklere ilişkin başvuru şartları, değerlendirme ölçütleri, destek alanın yükümlülükleri, ödeme şekilleri, harcama belgeleri, proje teslim süreleri, teminat ve kefalet hükümleri ile diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirleniyor.
SPOR
GENÇLERBİRLİĞİ’NDE “ŞİRKETLEŞME” RÜZGARI
7 Ocak’ta yeterli çoğunluk sağlanamaması nedeniyle gerçekleştirilemeyen şirketleşme odaklı kongre camiada tartışma konusu yarattı.
GENÇLERBİRLİĞİ’NDE “ŞİRKETLEŞME” RÜZGARI
GÖRKEM ÇAYAN’IN HABERİ
Trendyol 1. Lig’in ilk devresini 27 puanla 8’inci sırada tamamlayan Gençlerbirliği’nde, 7 Ocak’ta yeterli çoğunluk sağlanamaması nedeniyle gerçekleştirilemeyen şirketleşme odaklı kongre camiada tartışma konusu yarattı. Niyazi Akdaş başkanlığında oluşturulan yönetimin sıklıkla dile getirmesiyle birlikte eleştiriler yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.
Gençlerbirliği’nde “şirketleşme” gündemiyle yapılması planlanan genel kurulun ertelenmesinin ardından Denetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emre Toros ve Gençlerbirliği Genç Taraftarlar Derneği Başkanı Nedim Celasun N’Haber ekibine özel açıklamalarda bulundu.
Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı ve Gençlerbirliği Denetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emre Toros, şirketleşme konusu başta olmak üzere kulüp yönetiminin iletişim stratejisinin olmaması konusunda, “Şirketleşmeyi dayatmak yanlış, planlamak doğru.” dedi.
Prof. Dr. Emre Toros: “Gençlerbirliği böyle bir camia değil”
Kongrenin gerçekleşme sürecini değerlendiren Denetim Kurulu Üyesi, kongrenin Gençlerbirliği tarihinde yapılan en büyük katılımlı kongrelerden biri olduğunun altını çizdi. Bu duruma rağmen katılım sayısı nedeniyle kongrenin gerçekleşememesine eleştiri getiren Toros, “750 kişi kurulda toplandı ve ikna olmuştu. Yine olmadı. İnsanlar oraya neden geldi? Şirketleşelim diye geldi. Gelmeyenler desteklemek istemediği için gelmedi. Gelmeyen 150 kişiye anlatılsaydı şirketleşmenin nasıl yapılacağı, ne olacağı; bu insanlar da ikna olurdu. Gelmeyenler at gözlüğü ile gezen insanlar değiller. Gençlerbirliği böyle bir camia değil.” ifadelerini kullandı.
Camilar içerisinde en büyük eleştiriler taraftarlardan gelirken N’haber’e konuşan Gençlerbirliği Kongre Üyesi ve Gençlerbirliği Taraftarlar Derneği (Ultras Kardeşler) Başkanı Nedim Celasun, şirketleşen kulüplerde örnekler verdi. Trendyol Süper Lig ekiplerinden Yılport Samsunspor’u değerlendiren Celasun, Karadeniz ekibinin sahiplik yapısının camiayı yeri geldiğinde küçümseyebileceğini altını çizerek “Taraftarlarla yaşanan gerginlik sonrası ‘İstersem kapatırım kulübü’ diyen bir anlayış da var. Gençlerbirliği için de bu durum geçerli olabilir.” dedi.
Nedim Celasun: “Naylon üyelerle bu iş yürümez”
Kongre alanına gittiklerini ancak katılmadıklarını dile getiren Celasun, kongreye katılım sayısının şişirildiğini iddia etti. Mevcut sürecin çelişkilerle ve eksikliklerle dolu olduğunu belirten Gençlerbirliği Taraftarlar Derneği Başkanı, “Kendi getirdikleri üyelerle kongreyi kurtarmayı amaçladılar ancak başaramadılar. Kongreye katılan isimlerin yarısını yıllardır bu kulübün içinde olan biri olarak tanıyamadım. Yeterli sayının yapılması için gelmeyen isimlerden de imza alındığını gördük. Buna rağmen kongreyi yapamadılar” sözlerini kullandı.
Daha şeffaf ve belirgin davranılmasını beklediklerini dile getiren Nedim Celasun, Niyazi Akdaş yönetiminin bu konuda başarısız olduğunun altını çizdi. Kongrenin olumlu sonuçlanması senaryosunda belirsizliklerin olduğunu iddia eden Celasun, “Ben Gençlerbirliği’nde kimin ne kadar hisse alacağını bilmiyorum. Niyazi Bey’e aylar önce ‘Madem bu kadar ısrarcısınız, o zaman Gençlerbirliği ile alakası olmayan insanların yerine siz hisseleri alın. Biz de sizi sırtımızda kulüpten stadyuma taşıyalım’ dedim ancak olumsuz şekilde cevap verdi. İfadelerini kullandı.
Gençlerbirliği’nde yaşanan kongre sürecinin ardından Başkan Niyazi Akdaş, İlhan Cavcav’ın ölüm yıldönümü olan 22 Ocak’ta istifa ettiğini basına duyurmuştu. Kırmızı-Karalar ’da sürece nasıl devam edileceği hakkında kulüpten bir açıklama gelmedi.
.
BAYRAK FUTBOLU OLİMPİYAT SAHNESİNDE
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), bayrak futbolunu, 2028 Yaz Olimpiyatları programına eklemeye karar verdi.
BAYRAK FUTBOLU OLİMPİYAT SAHNESİNDE
ELİFSU NESLİHAN YILMAZ’IN HABERİ
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), ekim ayında gerçekleştirdiği açıklama ile dünya genelinde büyük ilgi gören bayrak futbolunu, 2028 Yaz Olimpiyatları programına eklemeye karar verdi. Bu karar, bayrak futbolunun küresel çapta benimsenmesine ve Türkiye’de giderek popülerleşen bir spor dalı olmasına dair önemli bir adım olarak kayıtlara geçti.
Olimpiyat yolunda önemli bir adım
Bayrak futbolu, Türkiye dahil olmak üzere 100’den fazla ülkede toplamda 20 milyon kişi tarafından oynanmakta. Ülkemizde 34 aktif takımın yer aldığı bu spor dalı, uluslararası sınırları aşarak kendi sıralamalarını belirlemekte. 2 yıl önce üniversite sporlarına dahil edilen bayrak futbolu, şimdi ise olimpiyat sporu olarak spor severlerle buluşacak.
Türkiye’de 7-8 yıldır faaliyet gösteren bayrak futbolu, bir federasyona veya kuruma bağlı olmadan maçlarını düzenleyerek kendine özgü bir yapı oluşturuyor. Türkiye Ragbi Federasyon Başkanı seçilen Nahit Şahin, bu gelişmeyle birlikte Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vererek sporun daha da gelişmesini hedeflemekte.
Hacettepe Üniversitesi Kadın Bayrak Futbol Takımı Legendeers’ın koçu Kardelen Güner, bu önemli kararı şu sözlerle değerlendirdi: “6 senedir bu sporun içerisindeyim, bu sevindirici haberi uzun zamandır bekliyorduk. Hayallerimizin ilk adımı gerçekleşti, şimdi ise milli takım kurulmasını bekliyoruz. Sporcular ve antrenörler adına büyük bir adım olacak, hepimiz bu konuda oldukça heyecanlıyız.”
Ancak, bu sporun yaygınlaşmasında karşılaşılan bazı zorluklar da göz ardı edilemez. Koçlar ve oyuncular, okullar tarafından sağlanan ödeneklerin bazı durumlarda yetersiz geldiğini belirtiyor. Güner, “Sporun yapılabilmesi için bayrak, kemer ve topa ihtiyaç var. Yetersiz ekipman sporun faaliyetini etkiliyor. Okul tarafından ekipmanlar için ödenek alınıyor fakat yetersiz geldiği durumlarda koçlar ve oyuncular zorlanıyor. Bayrak futbolunun olimpiyata dahil edilmesi, hem sporcuların hem de sporun gelişimi için önemli bir dönemeç olurken, bu spor dalının daha geniş kitlelere ulaşabilmesi için ekipman desteğine olan ihtiyaç da dikkate alınmalı.” şeklinde konuştu.
Önümüzdeki dönemlerde Türkiye Ragbi Federasyonu desteğiyle yapılacak gelişmeler, sporcular ve antrenörler tarafından heyecanla beklenmekte.
MAGAZİN
ÜNLÜ İSİMLERİN YOLSUZLUKLARI HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR
Dolandırıcılık olayları ülke gündeminden düşmüyor. Kolay yoldan para kazanma süreci ise adliye koridorlarında bitiyor.
ÜNLÜ İSİMLERİN YOLSUZLUKLARI HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR
ŞÜKRÜYE YENGİNER’İN HABERİ
Son günlerde yaşanan dolandırıcılık olayları ülke gündeminden düşmüyor. Her gün yaşanan gelişmeler, görülen davalar bir süre daha da gündemden düşmeyeceğini gösteriyor. Dilan-Engin Polat çiftiyle başlayan bu dolandırıcılık silsilesi bankacı Seçil Erzan ile devam ediyor. Kolay yoldan para kazanma amacıyla çıkılan yolların sonu ise adliye koridorlarında bitiyor.
Süreç onlarla başladı
Dilan Polat ve Engin Polat çifti, yaşadıkları lüks hayatları sosyal medyada paylaşarak kamuoyunun dikkatini üzerlerine çekmişti. 1 Kasım 2023 tarihinde Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından haklarında başlatılan soruşturmada, “Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi”, “Vergi Usul Kanunu ile Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi” kanunlarına muhalefet suçlarından, içlerinde eşi Engin Polat’ın da bulunduğu 24 şüpheliyle birlikte gözaltına alınmış, ardından şüphelilerin 12’si tutuklanarak Silivri’de bulunan Marmara Cezaevi’ne gönderilmişti.
Polat çiftinden sonra benzer hayatlar yaşayan fenomenler de bir bir ifşa olmaya başladı. Dilan Polat’ın 2019’da “Şampiyonlar Ligi” diyerek paylaştığı fotoğrafta bulunan ve yakın arkadaşları olduğu bilinen sosyal medya fenomenlerinin “Resmî Belgede Sahtecilik”, “Vergi Usul Kanununa Muhalefet” gibi suçlardan haklarında soruşturma başlatıldı, ardından mal varlıklarına el konuldu. Diğer fenomenlerin de kolay yoldan zengin olma hayaliyle çıktıkları yolda neler yaptıkları, soruşturmaların sonuçlanmasıyla belli olacak.
Futbolcuların “Yüksek karlı gizli fon” davası
Dilan Polat ve sosyal medya fenomenlerin yapmış oldukları vergi usulsüzlüklerinin ortaya çıkmasının hemen ardından gündeme bu kez bankacı Seçil Erzan’ın birçok ünlü ismi yüksek karlı fon vaadiyle dolandırdığı iddiaları geldi. Seçil Erzan Denizbank’ın Florya şube müdürü olarak görev yaptığı dönemde Fatih Terim, Emre Belözoğlu, Arda Turan, Semih Kaya gibi birçok ünlü ismin parasını faizle katlayarak 5 ayda 43 milyon 920 bin dolar ve 15 milyon 125 bin lira topladı. Temkinli davranan Erzan, paraları hesaplar aracılığıyla değil elden aldığı kamera görüntüleriyle tespit edildi. Vadesi gelen Bülent Çeviker Seçil Erzan’a ulaşamayınca patlayan olay, bankanın Erzan’ı savcılığa bildirmesinin ardından yargıya taşındı.
Mağdur kim?
Duruşmaların ilk 20 Kasım 2023 tarihinde İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Seçil Erzan mahkemede kimseyi dolandırmadığını, masum olduğunu söyledi. Çelişkili ifadeler veren Erzan, ilk duruşmada Fatih Terim’den aldığı parayla başladığını, ikinci duruşmada ise Atilla Batlas’tan aldığı paraya başladığını söyledi. 15 Ocak 2024 tarihinde gerçekleştirilen üçüncü duruşmada ise suçu tamamen bankanın sorumsuzluğuna bağladı. Ardından yine suçsuz olduğunu söyleyen Seçil Erzan, “Tüm fazla aldığını belirttiğim kişilerle ilgili MASAK raporları, hesaplara nakit yatan, nakit çeken olacak şekilde teknik raporlarla sizden yardım istiyorum. Nazlı Can’ın etrafındaki kişiler, Semih Kaya ve Fırat Özdemir hepsi araştırılsın. Doğru söylediğimin ortaya çıkması için araştırılmasını istiyorum. Çünkü ben söylediklerimi ispatlayamıyorum” dedi. Ortada herhangi bir delil olmaması, banka hesaplarında giriş-çıkış olmaması, yalnızca elden teslim edilen paraların güvenlik kamerası görüntülerinin bulunması, Seçil Erzan’ın iddia ettiği suçsuzluğunun ispatlanmasının zaman alacağını gösteriyor. Görülen üçüncü duruşmada “Nitelikli dolandırıcılık” ve “Özel belgede sahtecilik” suçundan yargılanan Seçil Erzan için istenen hapis cezası 77 yıldan 252 yıla yükseldi. Yeni müştekilerin dinlenmesi kararıyla bir sonraki duruşma tarihi 8 Mart 2024 olarak belirlendi.
Yorumunuzu Yayınlayın