19. yüzyıl, miladi takvime göre 1 Ocak 1801 ile 31 Aralık 1900 günleri arasındaki zaman dilimi olarak kabul edilir. Dünyanın Amerikan ve Fransız devrimlerinin etkisinde hümaniter yapıların ortaya çıkmaya başladığı, eski imparatorlukların da güç kaybettiği bu dönem biz Türkler için de oldukça mühimdir. Portekiz, Osmanlı ve Çin İmparatorluğu çökmeye başlamış, Babür ve Kutsal Roma Cermen [Holy Roman Empire] İmparatorluğu bu dönemde çökmüştür. 19. yüzyıl aynı zamanda yeni icat ve keşiflerle beraber pozitif bilimlerde ciddi atılımlara sahne olmuştur. Tıp, matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi alanlarda gelecek yüzyılların temel taşları olan bu bilimlerde atılım hızlanmıştır.
Ferdinand de Saussure (dilbilimci), Friedrich Engels (doğa bilimci, filozof), Amedeo Avogadro (fizikçi), Johann Jakob Balmer (matematikçi, fizikçi), Wilhelm Maybach (mühendis, endüstriyel tasarımcı) Alexander Graham Bell, Louis Braille (görme engelliler için alfabeyi icat eden kişi), Marie Curie, Pierre Curie (Fizikçi, kimyager) Charles Darwin (doğa bilimci), Nikola Tesla gibi isimler bu dönemde yaşamıştır. Trenlerin, demiryollarının hızlandırdığı sanayi devrimi ile beraber birçok ülkede kentleşme hareketleri başlamıştır ve dünyadaki birçok büyük şehrin nüfusu, bu dönemde bir milyonun üstüne çıkmıştır. Londra, Paris, Mumbai, Beijing, Berlin, Philadelphia ve İstanbul bu kentlere örnektir.
Doğu Roma İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’na uzun yıllar başkentlik yapan İstanbul, Osmanlı fermanlarında geçen ad ile Be makam-ı Konstantiniyye el mahmiyye, farklı medeniyet ve dinlerden oluşan bir kültürel birikim mirasıdır. Şehrin esas kurucusu Büyük Konstantin’in adı da senelerce bu şehirle böylelikle yaşamıştır. Prof. Dr. İlber Ortaylı’ya göre; şehrin günümüzdeki adı İstanbul ‘’Stinpolis – şehre doğru’’ kelimesinden türemiştir. Seyyahlar da ziyaretleri sırasınca Byzantion, Nea Roman, Tsarigrad gibi isimler vermiştir.
Tarihçi Robert Mantran’a göre 18. yüzyılda İstanbul’da ortaya çıkabilen Batı etkileri, İmparatorluğa kalıcı bir değişiklik getiremedi. Bir buçuk yüzyılda Osmanlı toplumunun yapısı giderek bozuldu ve ekonomisi vesayet altına girdi. Modernizasyon da bu dönemde başladı. Tanzimat Fermanı ile adım atıldı. Bu çalkantılar altında başkentin merkezi yönetimin merkezi olarak klasik hâli ile ayakta kalması da beklenemezdi. Parçalanmaya başlayan imparatorluğun incisi İstanbul, tahmin edilen rakamlara göre bir milyona yakın bir nüfusa ulaştı.
İstanbul’da Modernleşme ve Gündelik Hayat
Ekrem Işın’a göre gündelik hayat, bir toplumun zaman ve mekân değişikliklerine bağlı olarak kendi iç bünyesinde geliştirdiği iktisadi, kültürel ve dini pratiklerin birbirleriyle örtüşerek belli bir tarih kesitinde somutlaşmasıdır. Farklı din ve mezhep biçimlerine bağlı aşiretler, etnik grupların birbirinden ayrı yaşadığı mahalleler şehrin özüdür. Birbirine yaslanmış ahşap evler, bodur minareli mescit, küçük dükkanlar, kahvehane ve çeşme, klasik bir Osmanlı mahallesinin olmazsa olmazıdır. İstanbul’un bu geleneğe 18. Yüzyıl sonlarına kadar uyduğu tespit edilmiştir. 19. Yüzyıl ile artan nüfus İstanbul’un mahallelerini ve semtlerini de muasır şehirlerde olduğu gibi değişime uğratmıştır. İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik, gündelik hayatın temelde farklı yaşantılara bölünmesinde etken olurken, aynı dinin değişik mezheplerine girmiş insan toplulukları da gündelik hayat içinde gettolaşmaya yol açmışlardır. Klasik dönem mahallesi homojen iken modern dönem mahallesi heterojen bir yapıya evrilmiştir.
Klasik dönemde Evliya Çelebi’ye göre; Üsküp halkı Üsküplü mahallesine, Yenişehir halkı Yenimahalle ‘ye, Mora Rumları Fenerkapısı’na, Selanik Yahudileri Tekfur Sarayı ile Çıfıt Kapısı’na, Anadolu’daki Aksaray halkı Aksaray mahallesine, Balat çingeneleri Balat’a, Arnavutlar Silivrikapısı’na, Safed Yahudileri Hasköy’e, Anadolu Türkleri Üsküdar’a, Tokat ve Sivas Ermenileri Sulumanastır’a, Manisalılar Macuncu Mahallesi’ne, Bursalılar Eyüp Sultan’a, Tireliler Vera ‘ya, Çarşamba ovası halkı Çarşamba semtine, Gelibolu halkı Tersane’ye, İzmirliler Büyük Galata’ya, Frenkler Küçük Galata’ya, Sinop ve Samsun halkı da Tophane’ye yerleştirilmişlerdir.
Modern dönemde ise bu yerleşim cami ve diğer dini mekanlar, çarşı ve sivil konutlar özelinden uzaklaşıp bürokrasi ile genişlemeye başladığından nüfusun yayılımı heterojen olmuştur. Eğlence alanları da bu şekilde gelişmiştir. 19. Yüzyıl öncesi gündelik hayatın eğlence kültürü içinde gölge oyunları gibi cinsel konular, etnik grupların kültürleriyle beslenmiş varolan manevi sistemle çatışan fakat halkın rağbet ettiği eğlence merkezleri bulunmaktadır. Öte yandan 16. yüzyıldan itibaren Pera’da inşa ettirdikleri ihtişamlı binalarda ikamet etmekte olan elçiliklerin hemen hepsi kendi doğum günleri, tahta çıkış yıl dönümleri ile hükümdarlarının dini öneme sahip günlerde şenlikler, balolar düzenlerlerdi. Semtte en rahat ve özgür şekilde yaşayıp, eğlenen kesim ise elçilik mensuplarıydı. Tespit edilen bilgiye göre 1840’lı yıllara dek İstanbul’da gece hayatının aktif olarak yaşandığı mekanlar henüz açılmadığından elçilikler burjuvanın ve gayrimüslimlerin eğlence merkezi idi.
19. yüzyıla girildiğinde Grand Rue de Pera eksenli Beyoğlu, hala bir çeşit sayfiye yer ya da Galata’nın bir banliyösü gibiydi. İstiklal Caddesinin bugünkü tarzının gerçek şekillenmesi 19. yüzyılın ikinci yarısında başlar ve böyle bir caddenin oluşması Tanzimat’ın ürünü sayılabilir. Grand Rue de Pera birdenbire lüks, şık binaların yapıldığı, Avrupalı dükkânların, eğlenme ve dinlenme yerlerinin açıldığı son derece önemli bir merkez haline dönüştü. Gelişme özellikle Abdülaziz döneminde hızlandı.
Şehir Dokusu
Gündelik hayatın çok parçalı yapısı Tanzimat ile bütünleşme sürecine girdi. Şehir topografyasındaki farklı kültürel dokular birbirine yakınlaştıkça bunlar arasında geçiş sağlayan köprüler ve caddeler de önemini arttırdı. Günümüzde sembol yapılardan biri olan Galata Köprüsü ve Unkapanı Köprüsü bu dönemin eserlerindendir. Gündelik hayat mahalle ölçeğinden dışarı çıktı. 19. Yüzyılda artan nüfus ve gettolaşma ile iktisadi yetersizlikler sur içi dediğimiz Marmara ile Haliç arasında nüfus yoğunluğu bakımından zirve noktasını yaşamıştır. İstanbul’un Müslüman halkı Pera bölgesine doğru yaşam sınırlarını genişletirken gündelik hayat makinelerin de etkisiyle hızlanmaya başladı. Batılı seyyahların ilk ayak bastıkları yer olan Galata rıhtımı ve çevresi de bu dönemde açılan bankalar, gayrimüslimlerin ticaret merkezi olduğundan oldukça popülerleşti. Bölge Bizans’tan beri benzer amaçlar doğrultusunda kullanılmaktadır.
Şehir İçi Ulaşım
Şehir içi ulaşımın bu dönemde artan önemi ile birlikte 1838’de Azapkapı-Unkapanı arasında inşa edilen Eski Köprü ile 1846’da açılan Karaköy Köprüsü, İstanbul (Tarihi Yarımada) ile Galata arasındaki insan geçişini kayık vasıtasından daha hızlı bir biçimde yapılmasını sağlar. Fakat bu dönemde modern bir şehrin sembollerinden olan vapur gibi ulaşım araçları hayatımıza girdiğinden, Osmanlı’daki ilk şirketlerden olan Şirket-i Hayriyye idaresi Kabataş-Üsküdar ve Galata Köprüsü-Boğaziçi hatlarında sefere başlar. Aynı zamanda Eyüp-Hasköy arasında Haliç-Dersaadet Vapur Şirketi ve Marmara adalarına giden Marmara-Adalar hattında çalışan Şirket-i Mahsusa bu kuruluşun ardından göreve başlar. Bu dönemde yalnız deniz ulaşımı değil karada da Tünel gibi sembol hatlar da ortaya çıkmıştır. 1863’te hizmete giren Londra Metrosu’ndan sonra dünyanın en eski ikinci, Türkiye’nin ise ilk yer altı raylı toplu taşıma sistemi olan ve 17 Ocak 1875’te hizmete giren hat, Karaköy ile Beyoğlu arasındaki 573 metrelik güzergâhta yer almaktadır.
Bu dönemde yapılan anlaşma ile Konstantin Krepano Efendi’nin şirketi Société des Tramways de Constantinople kırk yıl boyunca toplu taşımacılık işletme imtiyazı elde etmiştir. Bu imtiyaz kapsamında İstanbul’un Avrupa Yakası’ndaki Azapkapı – Galata – Tophane – Beşiktaş, Eminönü – Aksaray, Aksaray – Yedikule ve Aksaray – Topkapı arasındaki dört güzergâhta atlı tramvay hatları inşa edilmesi kararlaştırılmıştır. Azapkapı – Beşiktaş arasındaki ilk hat 1871’de hizmete girmiştir. Aynı dönemde fayton prestij sahibi insanların kullandığı araç iken zamanla otomobilin de bilinmesi ile insanların dikkatini çekmiştir. 1895 senesinde gümrüğe gelen ilk otomobil ise halk arasında büyük hayrete şayandır.
Konaklama
19. Yüzyılın ikinci yarısında İstanbul şehri yabancı turist gruplarını Pera ve yakın bölgelerdeki yapılan otellerde ağırlamaya başlamış, İstanbul-Paris demiryolu etkinlik kazanmıştır. Orient Express seferleri 1883 senesinde başladıktan sonra yabancı akınını karşılamak amacıyla Pera Palas, İstanbul’un ‘’yeni’’ merkezinde hizmete başlamıştır. Aynı zamanda Tarabya’da yazlık kısmı olan Summer Palas bulunmaktadır. 19. Yüzyıl Beyoğlu’nun otelleri oldukça meşhurdur. Londra Oteli, Büyük Fransız Oteli, Tokatlıyan Oteli olmak üzere hizmet veren birçok otel sembol hâle gelmiştir. Agatha Christie gibi yazarların kitaplarına konu olmuştur.
Beşiktaş ve Kahvehaneler
19. yüzyıl kahvehanelerinde ise geleneksel tasarımdan uzaklaşılmaya başlanmıştır. İskemleler ve küçük sahne yeniliklerden birkaçıdır. Artık eskisi gibi Danişmendname gibi destanlar kahvelerde yerini almamaya başlamıştır. Duvardaki dini tablolar ise yerini hürriyet kahramanlarına bırakmıştır. Aynı dönemde Galata’daki Levanten kahvehaneleri pastaneye dönüşürken, tarihi yarımada ve Üsküdar’da geleneksel kahvehaneler eğlence mekanlarına dönüşmeye başlamıştır. Artık eskiden cami kenarlarına kurulan mahalleler ve semtler, yerini eğlence mekanları ve genişleyen bürokrasinin konumlandığı hâle göre şekillendirmiştir. Bu dönemin yıldızı muhakkak saray eşrafının ve padişahın taşındığı Beşiktaş semtidir.
Malik Aksel’in tespiti ile ortaya çıkan bir hakikat ise halkın tiyatroya olan ilgisinin artmasıdır. Dönemde gazetelerinde Berat Gecesi Kandil-i Şerifi veya Kadir Gecesi münasebetiyle tiyatromuz kapalıdır gibi ilanlar görünse de, ertesi gün udî ve bestekar Şekerci Cemil’in kardeşi Şehzade Camii imamı hafız Tevfik Efendi, cemaati tiyatroya yetiştirmek için teravihte daha rükü’a varmadan secdeye varır namazı yirmi dakikada kıldırırdı.
Boğaziçi
İstanbul hayatıyla 19. Yüzyılda iyice bütünleşen Boğaziçi ise bu dönem üst tabakanın vazgeçilmezi olmuştur. Öte yandan dışadönükleşen tarihi yarımadanın aksine gayet içe dönük ve bir o kadar da katı bir sosyeteye sahiptir. Mehtap alemleriyle ünlü olan aristokrasinin eski mesire geleneğinden izler 19. Yüzyıl Boğaziçi’nde bir nevi yaşamıştır. Yalı hayatı ve kadın-erkek bir arada eğlenilen ortamlar ile gayet batılı gözükse de sakinlerinin bir o kadar statükocu olduğu da aşikardır. Yabancı sefaretlerde yapılan partiler, balolar ülema sınıfından gelen bürokratların buna karşı çıkması ve hatta Mısırlı zenginlerin Osmanlıyı çökertmeye çalıştığını düşünmeleri Ekrem Işın’a göre dini yaşantının azalan gücüne bağlanmasından kaynaklıdır. Bu hayatın da bir parçası olan sandal gezileri ise klasik dönem Osmanlı İstanbul’unun bu döneme aktardığı miraslarından biridir. Bu gezilerin güzergâhında ise eski tip İslami mimari yerine gotik, barok mimari yerini almaya başlamıştır. Boğaziçi ve Dolmabahçe’yi düşündüğümüzde, cami mimarisi estetize edilmiş, daha küçük yapı daha büyük işçilik tarzında bir değişim yaşanmıştır.
Günümüzde Beşiktaş Jimnastik Kulübü stadının bulunduğu ve Kabataş vapur iskelesinin hemen yanında yer alan Büyük Mecidiye Camii 19. Yüzyılda yapılmış barok mimari eseridir. Statik açıdan oldukça narin olan yapı 1862’de ve 1866’da onarılmış, 1894 depreminde büyük zarar görünce 1909’da Evkaf Nezareti’nce yeniden tamir edilmiştir.
Yüzyıl Sonu Yaşamı Etkileyen Büyük Olay 1894 Depremi
Yüzyılın sonunda bir felaketle karşılaşan bu kadim şehir kaynaklarda Büyük Hareket-i Arz olarak bahsedilen 10 Temmuz 1894 (6 Muharrem 1312) günü 12.19 saatinde üç şiddetli sarsıntı ile depremi yaşadı. Tahmini 7.0 büyüklükte yoğun bir şiddet içeren depremin sonucunda 1349 kişi vefat etti. 1.5 metre yüksekliğinde bir tsunamiye sebebiyet verdi. Deprem Adapazarı, Büyükçekmece, Gebze, Kartal, Küçükçekmece, Sapanca ve Yalova ve Adalar’da 8-9 Mercalli ölçeğinde hissettiği sanılmaktadır.
Atina Rasathanesi Müdürü olan D. Eginitis depremden sonra İstanbul’da yaptığı gözlemleri bir raporla Padişah II. Abdülhamid’e iletir. Eginitis raporunda şu tespitleri yapar: Eski ahşap yapıların bile ayakta kalabildiği yerlerde, yeni, demirli kâgir binalar yıkılmıştır. Tuğla ile yapılan binaların ahşaptan sonraki en dayanıklı bina olduğu görülmüştür. Yapılan tespite göre Kapalıçarşı’da bazı duvarlar ve bir kubbe çöktü. Bitpazarı, çadırcılar, yağlıkçılar, Yeniçeriler Çarşısı, Bodrum ve Kellekesen hanları yıkıldı. Uzunçarşı, Tahtakale, kutucular, kantarcılar harabeye döndü. Gedikpaşa, Kadırga, Kumkapı, Yenikapı, Langa ve Samatya’da yüzlerce ev yıkıldı. Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan ve Kariye camiilerinin minareleri yıkıldı, Nuruosmaniye’nin girişi çöktü. Adalar da yoğun hasar aldı, Heybeliada’daki Rum Ortodoks Ruhban Okulu çöktü.
Kaynakça
İstanbul’dan Sayfalar, İlber Ortaylı.
Histoire d’Istanbul, Robert Mantran. ((Türkçe Çev. lletişim Yayınları 694 • Tarih Dizisi 76 ISBN-13: 978-97S-470-870-7))
Eski İstanbul, Ahmet Refik Altınay
İstanbul’da Gündelik Hayat, Ekrem Işın.
“İstanbul’da”. Atlas Tarih, 34. Haziran–Temmuz 2015. s. 32.
http://www.istanbultarih.com/kadim-sehir-istanbul-un-depremlerle-imtihani–1894-depremi-64.html
https://www.salom.com.tr/arsiv/haber/98935/19yuzyil-istanbuluna-bir-zaman-yolculugu
Göktaş, Uğur, “Mesireler”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 1994
19.YÜZYIL İSTANBUL’UNDA SOSYAL ve KÜLTÜREL HAYATIN MODERNLEŞMESİ1 Özgü ÇİLLİ KUTAN
http://www.eskiistanbul.net/arama/19.-y%C3%BCzy%C4%B1l
GÜÇHAN, Doç. Dr. Neriman Şahin. “Ahşap karkas yapılar” (PDF). AHŞAP KARKAS YAPILAR VE BUNLARIN RESTORASYONUNDA İNŞAAT MÜHENDİSLERİNİN ROLÜ.
Yorumunuzu Yayınlayın