TRT’NİN BÜYÜK AŞIKLARI
Gündelik hayatımızda birçok farklı tarzdan şarkı dinliyoruz. Bazılarının sözlerini beğenirken bazılarının da alt yapısında çalan müziği beğeniyoruz. Beğenme iç güdümüz bizi yönlendiriyor. Ben genellikle sakin şarkılar dinliyor ve onlarla bütünleşiyorum. Bu aralar, Azerbaycan mahnıları , Türk Sanat müziği ve protest müzikler en çok dinlediklerim. Bazen durup düşünüyorum bu şarkılar nasıl yazılmış? Çok severek dinlediğim iki şarkının, aslında TRT’de doğan büyük bir aşkın şarkısı olduğunu öğrendiğimde hem çok şaşırmış hem de çok duygulanmıştım. Bu yazıda size o büyük aşkın hikayesini anlatacağım. Başlamadan önce şunu da belirtmek istiyorum, bu aşk hikayesi hakkında birinci ağızdan bir aktarım yok.
Hikayemiz, Ekrem Güyer ve Müzehher Güyer’in aralarındaki büyük aşkı, şarkılar ile karşılıklı olarak birbirlerine ithaf etmeleridir. Bir aşk bundan daha güzel aktarılabilir mi? Bilemiyorum. “Unutturamaz seni hiçbir şey” diyen eşine “Unutmadım seni ben” diyerek cevap vermek. Sanatçımız Ekrem Güyer; Karşıyaka lisesine bitirip, 1943 yılında açılan sınavı kazanarak, Ankara radyosuna stajyer sanatçı olarak girmiştir. Daha 22 yaşında olan bu genç delikanlı kendi gibi Ankara Radyosunda stajyer sanatçı olan Müzehher Özerinç ile tanışır. Ekrem Güyer bu genç kadına aşık olur. Arkadaşlıkları zamanla önce aşka sonra ise 1944 yılında evliliğe dönüşür.
Ekrem Güyer bu sefer ud’unun tellerine biricik aşkı, gözünün nuru, sevgilisi için vurup, onun için yıllar boyunca unutulmayıp, dillerden düşmeyecek bir beste hazırlar. Sözleri Rıfat Ayaydın’a ait olan güfteyi, Nihavend makamında besteleyerek. Biricik eşi Müzehher Güyer’e armağan etmişti. Bu unutulmaz eseri birçok sanatçı seslendirmiştir. Bence hiçbiri, Müzehher Güyer kadar içten ve duru şekilde seslendirmedi.
“Unutturamaz seni hiçbir şey unutulsam da ben
Her yerde sen her şeyde sen bilmem ki nasıl söylesem
Bir sisli hazan kesilir ruhum eğer görmezsem
Her yerde sen her şeyde sen bilmem ki nasıl söylesem”
Yıl 1946, bu evlilikten bir erkek çocuğu dünyaya geliyor. Yıllar yılları kovalarken tarihler 1954 yılının Şubat ayını gösteriyordu. Ankara yine soğuktu ama bu sefer bir ayrılığın soğuğu herkesi derinden üşütüyordu. Aniden rahatsızlanan Ekrem Güyer, kaldırıldığı hastanede 3 gün süren yoğun bakım sürecinde hayata gözlerini yummuştu. Müzehher Güyer oğlu Metin ile yapayalnız kalmış, ayakta durup, bu acıyı göğüslemeye çalışıyordu. Nasıl unutacaktı biricik eşini? Müzehher hanım, bu derin acısını kelimelere dökerek; “Unutmadım seni ben her zaman kalbimdesin” ile başlayan güftenin sözlerini yazar. Bu güfteyi, bestekar Şekip Ayhan Özışık, Karcığar makamında besteler. Böylelikle biricik eşine karşılık verir.
“Unutmadım seni ben unutmadım, her zaman kalbimdesin
Aylar, yıllar geçti, söyle söyle sen neredesin
Anlaşıldı, sen geri dönülmeyen yerdesin
Unutmadım, unutamadım seni ben, her zaman bendesin”
İnsan zaten böyle değil midir? Muktedir olmadığı yerlerde, ruhu girer devreye. Böyle yazılır bazı şarkılar, bazı şiirler. İlmek ilmek dokunur ve yaşanır. Ekrem bey ile Müzehher hanımın aşkı da böyleymiş. Müzehher hanım, hayatının aşkı ile tanıştığı Ankara’da 1998 yılında hayata gözlerini yumdu. Geriye sadece duru bir sesten duyulan, acı ile yoğrulmuş güfteler ve besteler kaldı.
Yorumunuzu Yayınlayın