Yazmak bir bakıma anlatılmaya değmez olanı anlatmaktır.
Böylelikle anlamsız olanı anlamlı kılmaya cüret etmektir.
(Sinek Isırıklarının Müellifi, sayfa 159)
Emekli Amca: Felsefi Gözlemler
Mahallemizin emekli amcası edasında çevresini izleyen ve gözleyen kahramanımız gündelik hayatın en basit olaylarına dahi felsefi bir edayla yaklaşmaktadır. Su akıtan banyolar, otların ayrılması, komşu ilişkileri, mahalleye yeni yapılan konutlar, mevsime göre değişen konut hayatı ve şehir içindeki insan deneyimleri. Romanın kahramanı yazmakla erdi olan ancak kitabı bir türlü basılamayan bir yazar. Hal böyleyken mesleğinden istifa ederek yazarlık hayatı yaşamak isterken, hem kendisi hem de çevresi tarafından kutsal olarak görülen yazarlık mesleğinin getirdiği olumlu olumsuz tüm deneyimleri de gündelik hayat içerisinde aktarıyor kitap.
Okurken her bölümde bir konudan başka bir konuya geçen kitap adeta belleğin işleyişi gibi bir anlatım sunuyor. Sanki arkadaşlarla sohbet ederken konunun konuyu açması gibi roman kahramanı ile okur sohbet ediyor adeta. ‘’Hiroşima Sevgilim’’ (1959) filminin anlatım dili gibi okuyoruz kitabı da. Olaylar bir noktada günümüzde ilerlerken, bir anda masalcı dede anlatımı ile geçmişe gidebiliyoruz. Rüya mı, gerçek mi, geçmiş mi yoksa şimdi mi diye sorgularken verilen detaylar ile nerede olduğumuzu da görebiliyoruz.
Cemil’in Bekleyişi: Gündelik Anlam
Çoğunlukla bilinçaltı düzeyinde bir anlam arayışı ve kendimizi tamamlama çabamız varken gündelik hayatta bunun sorgulamasını nadiren yapıyoruz. Cemil ile ‘’ee ne oldu şimdi?’’ sorusunun cevabını bulmazken dönüp kendi hayatımıza baktığımızda kendimize dönüyoruz. Hayatın büyük olaylardan değil de gündelik hayatın içinde yer alan küçük detaylardan ve ilişkilerden olduğunu görüyoruz.
Ölümü ve yaşamı anlamayı, yaşamı anlamlı kılmaya çabalarken Zindan Adası (2010) filmindeki gibi kendimizi çevremizle kurduğumuz ilişkileri çözmeye çalışırken buluyoruz. Cemil’in editör ile yaptığı her konuşmada okura seslenir gibi olan tavrında kendini anlatma çabasını görüyoruz. Kim olduğunu, ne istediğini ve neler düşündüğünü anlamaya çalışıyoruz. Sonuçlanmayan bekleyişler içerisinde yaşanılan belirsizlik sürecinde Cemil’e yol arkadaşlığı ediyor okur. Adeta Tunalı’da bir kafede kahve içerken ‘’Nasıl gidiyor, neler yapıyorsun?’’ sorusuna verilen cevabı okuyoruz kitapta.
Gündelik Deneyimlerde Anlam Arayışı
Kitabın başlarında parkta gençliği ile karşılaşan ve sohbet eden Cemil’in, kitabın ilerleyen sayfalarında yaşlılığı ile karşılaşmasına şahit oluyoruz. Neler yaptım ve neler yapacağım soruları çerçevesinde hayatı sorgularken, gelecekte hep iyi şeylerin olmasını ümit ederiz. Ancak gelecek planlarımız içerisinde ölüm hiçbir zaman yoktur. Ölüm hep başkalarının başına gelirken bizden uzak kalacak bir durum gibi görürüz. Cemil’in komşusunun sağlığı kötüye giderken ölüm üzerine düşüncelerini sadece babası üzerinden anlatması da bize bunu gösteriyor.
Tıpkı ‘’Kendi dünyamdan çıktığımda basit cümlelerin öznesi oluyorum.’’ diye düşünen Cemil gibi temelde hepimiz sadece kendi hayatımızın başrolüyüz. Hayatın başarılamayan ve tamamlanamayan şeylerle dolu olduğunu ifade eden kitapta gündelik hayatın deneyimleri içerisinde kendi anlamımızı bulmaya çalışıyoruz. Bazen Cemil, bazen Nazlı, bazen editör, bazen de Cemil’in arkadaşları olduğumuz noktalarda ortak bir anlam bulmaya uğraşıyoruz. Kendimizi salt özne olarak değil de toplumda yer alan ve ilişkiler ağı içerisinde basit gündelik deneyimlerle bir bütüne kavuşmaya çalışan birey olarak görüyoruz. Bunu da kitap ‘’…hayatın sürekliliği hem birbirine eklenen hem de birbirini eksilten anların sürekliliğidir.’’ cümlesi ile bizlere özetlemiş oluyor. Ne dersiniz?
Yorumunuzu Yayınlayın